Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2013 Cuma

YA'nın Okul Hayatından Kısa Kısa...

YA'nın okul tarafında işler tıkırında gidiyor;maşallahhhh diyeyim de nazarım değmesin(en çok benim değer çünkü)...
Okumayı zaten biliyordu;iyice ilerletti.El yazısına adapte olmak dışında bir sorunumuz olmadı çok şükür.Ama şimdi onu da epeyce düzeltti.Üstelik varsın yazısı çirkin olsun,durmuyorum onun üstünde hiç.Doktorlar değil mi ki yazılarını okumakta en çok zorlandıklarımız :)

Derslerini internet üzerinden bildiriyor öğretmenimiz."kelebekler1gsinifi.com" linkimiz(geleceğe not olsun).
Fakat YA netten takip etmeksizin tastamam biliyor tüm ödevlerini ve benim atladıklarımı dahi es geçmeden yapıp tamamlıyor hepsini.
Kimi gün ödev başına oturmak istemiyor,kimi günse, ertesinde hafta sonu olduğu halde ödevlerimi bitireceğim diye canhıraş çaba gösteriyor geç saatlere değin...

1.ci sınıfın ne denli zorladığını (çocukları ve bilhassa anne-babaları) arkadaş çevremden bildiğimden biraz ürküyordum açıkçası (korkmamdaki asıl sebep çalışıyor olmam ve geride biri afacan 2 çocuğumun daha olması) fakat YA'nın okumayı geçen yıldan halletmesi benim işimi epeyce kolaylaştırdı.Başında saatlerimizi geçirmiyoruz ödev nedeniyle...
(Tavsiye:Çocuğunuzun okumaya meyli varsa,uzman görüşlerinin aksine hiç engellemeyin ve destek verin bence.Çocuğunuz hazır ki talep ediyor;ve bu sizin işinizi sonraki yıllarda bir hayli kolaylaştırıyor.)


Kitap okumayı halihazırda çok seviyor zaten.Bana sadece kitaplığını zenginleştirmek,yeni dostlar temin etmek kalıyor.Bende bunu zevkle yapıyorum.Nitelikli kitaplar konusunda rehberimiz ve bir çok konuda idolümüz sevgili Firarperest.Bloğunu sık sık ziyaret ediyor, oğlu Can'ın severek okuduğu kitapları referans kabul edip temin ediyoruz.Ayrıca lafı geçmişken kendilerine sevgilerimizi sunup,teşekkür ediyoruz :)




Öğretmenine sık sık durumunu soruyorum.Aldığım cevap beni fazlasıyla mutlu ediyor.Sadece dersler değil kıstasım,asıl önemli olan okulda iyi vakit geçirmesi,arkadaşlarıyla uyum içinde olması,çevresindekilere saygı ve sevgi duyması,öğretmeniyle iyi anlaşması,topluluk kurallarına uyum sağlaması...
Ve şükürler olsun ki, YA okula gidiyor olmaktan son derece memnun ve mutlu;aslolan da bu benim için...

İki hafta önce ilk performans ödevimizi "hayat bilgisi" dersinden almıştık.Konu:"Doğal afetler" idi.
İnternetten doğal afetler hakkında bilgi edinip,örnek görseller hazırlayacak ve sunum dosyasıyla beraber ister şablon kapak kullanarak yahut kendi hazırlayacağı bir kapakla teslim edecekti.
Doğa olayları(bilhassa yanardağlar),hayvalar,okyanuslar,dünya haritası...genel anlamda evrenle ilgili her konu ilgisini çektiğinden ve bir çoğu hakkında önceden bilgi edindiğinden severek hazırladı ödevini.Kapağını da şablon kullanmayarak kendi hazırladı.Doğayla ilgili bir resim yaptı;temiz bir dünya,masmavi gökyüzü, kuşlar, ağaçlar, denizler,balıklar vs...temalı.
Öğretmende beğenmiş olacak ki,tam not aldı...


Dünde Türkçe'den aldığımız performans ödevimizi teslim ettik:"Atatürk'ün hayatı" idi bu kez konu.
Merakla bekliyor şimdi öğretmeninin vereceği notu...

15 Haziran 2012 Cuma

Yaz Halleri (rehaveti)...

Yaz geldi;havalarda,ruhlarımızda coştukça coştu.Evlere sığmaz olduk;dolayısıyla pc başına geçmeye fırsatta olmuyor, hevesde.Ne yazı yazasım var,ne blog okuyasım,ne de sosyal ortam gezesim.İyi de böyle,eksikliğini duymuyorum hiç...
Günler yoğun;her zaman ki gibi.Rutinden tek farkı:havaların ısınmasıyla çocukları evde tutmanın mümkün olmayışı.YA'nın okulu tatil oldu;tüm yaz evde.O'nun deyimiyle "90 gün tatil" yapacak.RU ve ZE yaz okuluyla talime devam.Keyifliler şükürler olsun.YA, sabah kardeşlerini yolcularken burkuluyor bir parça."Kardeşlerin gidiyor diye üzülüyor musun?" diye sorduğumda "evet"cevabını alınca bende burkuluyorum esasen fakat haftanın iki günü havuza devam ettiği ve diğer günlerde beraber gezintiler yaptığımız için sıkılmaya pek fırsat bulamıyor olması biraz rahatlatıyor ikimizi de..Yanısıra bahçede arkadaşlarıyla vakit geçiriyor sıklıkla.Akşam yemeğiyle eve giriyor,bin naz niyazla.Sokak çocuğu oldu kelimenin tam anlamıyla.Varsın olsun,keyfi pek yerinde ya...

Ameliyat oldum bitti.Vücudumdan bir uzvumun benden ayrı düşmesi, içimi acıttı biraz.Onun eksikliğinin sıkıntısını yaşatmasın dilerim Allah bana ve benim gibi bu rahatsızlığı geçirmiş nice insana.Ameliyat sonrası süreci tahminimden ağır geçti.Ben ki;her sıkıntıya kolay kolay aman demeyen biri iken bunca veryansın etmişsem sahiden canım yanmıştır demek ki..İlk bir kaç gün, oturmak,uyumak,öksürmek,sağa sola dönmek ve hatta gülmek bile tam anlamıyla işkenceydi.Yatarken sağa sola dönmek pek mümkün değildi; dönmeye çalıştığımda ise içimdeki tüm organlar birbirinden bağımsız hareket ediyordu sanki.Muhtemelen gazdan dolayı idi bu hissettiklerim.Doktor gazın dağılması için yürümemi salık vermişti fakat yürümekte eziyetti benim için.İki gün yattım hastanede.Bu iki günün ardından bir gün de annemlerde istirahat ettim ve ertesinde sıkıntılarım devam etse de döndüm evime ve kaldığım yerden devam ettim rutinime.

Hastane hatırası...
Çocuklar pek üzüldüler halime.Karnımdaki sargıları gördükçe yüzleri ekşiyor ve gelip öpüyorlardı karnımı mütemadiyen."Ne zaman iyileşeceksin?" diye de endişelerini dile getirdiler boyuna.Arada ağrılarımı unutup koşarak üstüme geliyor ve sarılmak istiyorlar,benden gelen telaş dolu ikazlarla üzülerek kendilerine geliyorlardı.Neyse ki 5.ci günden itibaren daha iyi hissetmeye başladım kendimi.Salı günü de gidip dikişlerimi aldırdım.Artık normale döndüm sayılır.Fazla yürüdüğüm yahut ağır iş yaptığımda sıkıntı duyuyorum biraz ama buna da bin şükür.Geçti bitti gitti işte...

Allah dermansız dert vermesin kimselere...

4 Haziran 2012 Pazartesi

Yusuf yusuf :)

Geçen yıl ansızın tarifi mümkün olmayan bir ağrıyla öğrenmiştim safra kesemin yerini.Doğum sancısını hafife alacak denli sarsıcı bir ağrıydı hissettiğim;dayanılmaz ve hayattan soğutucu...

Bir süre direndim,hemen ameliyat olmak istemedim;zira ne kadar uzun kalırsa o organ vücudumda, o kadar kardır diye düşündüm;işlevi var ki koymuş O'nu Yaradan.Halbuki uzun vade de ciddi sorunlara yol açabilirmiş alınmaması;sonradan öğrendim.Zaten ağrılar öyle dayanılmaz oluyor ki, o dakka değil safra kesesi, derman olacak deseler kafamı kesmelerine ses etmeyeceğim.

Cuma günü doktorum aradığında biraz panikledim.Aslında hiç öyle canı kıymetli biri değilim,ağrı eşiğimde yüksektir, aman demem öyle her ağrıya fakat ilk ameliyat deneyimim olunca ister istemez bir irkilme hissettim iş ciddiye binince.
Yarın yatıyorum hastaneye;çarşamba ameliyat olacağım,muhtemelen perşembe taburcu olurum bir aksilik olmazsa.Kapalı ameliyat diye tabir edilen Laparoskopi yöntemiyle gerçekleşecek operasyon ve ben dilerim sağ ve salimen döneceğim yeşil sahalara en acelesinden :)

Dua ve iyi dilekleriyle yanımda olan herkese şimdiden binlerce teşekkürler...

9 Mayıs 2012 Çarşamba

:(

Hayat böyle kardeş;

Bir tatlı,bir acı...

Bir mutluluk,bir hüzün...

Bir var,bir yok...

Sen hep iyi ol da,gerisini en iyi Allah kararlıyor zaten...

Seviyoruz seni
Biliyorsun...

























Anneler günün kutlu olsun...

-----------------------------------------------------------------------------
Teyzeye Not:

Resmi senin için Yamaç yaptı.O'na durumu anlattığımda, güzel bir resmin seni mutlu edeceğini düşündü ve hemen bunu yapmaya koyuldu.Resimdekiler sırasıyla:

1. RU
2. YA
3. Hacer
4. Teyze(malum)
5. ZE
6. Baba
7. Anne
8. Selçuk abi (teyzemizin eşi)

*Güzel ve güneşli bir günde hepimiz bir aradayız(anane,dede ve dayı sanırım dışarı çıkmış!!!) Evin etrafında toplanmışız.Evin hemen yanıbaşından -teyzemiz Galatasaraylı olduğundan- sarı kırmızı bir otomobil geçiyor.Onun devamında ise deniz var ve biri hoooppp diye!!! denize atlamış;buna mukabil bir dalga oluşmuş..Teyzemizin elinde, mutlu olsun diye alınmış çiçekler var ve hepimiz deniz manzarası eşliğinde keyif yapıyoruz.

*Teyzeye sevgi mesajını da artık iyiden iyiye okumayı ve yazmayı öğrenen YA, kendi çabalarıyla yazdı elbette...Kendi kendine okumayı ve yazmayı öğrenen oğlumun azmine ve hevesine hayran olmamak elde değil...

12 Nisan 2012 Perşembe

Sıcakkanlılık da Bir Yere Kadar...

İnsanoğlu çeşit çeşit;
Sıcakkanlısı var,suratsızı var,
Lafazanı var,suspusu var,
Bulunduğu kabın şeklini alanı var,kasıla kasıla taş kesileni var,
Mütevazisi var,kurumlusu var,
Ağzı laf yapanı var,boşboğazlısı var,
Olduğu gibi görüneni var,göründüğü gibi olanı var,
Meraklısı var,ketumu var,
Var da var velhasıl...

İnsana insan lazım;her zaman lazım.Yalnızlık Allah'a mahsus; lakin bazen öylesi denk geliyor ki adama, "bu kadarına da pes yani" dedirtiyor.Şöyle ki;

Bugün öğle üzeri YA'yı okuldan ben aldım.Peşi sıra biraz gezindik,bir iki ihtiyacımızı giderdik ve eve dönmek üzere toplu taşıma aracına bindik.Kuruldum şoför arkası çift kişilik koltuğa ve YA'yı aldım kucağıma.Az sonra yanıma bir bayan oturdu;yanında 10-12 yaşlarındaki oğluyla birlikte.Araç yeni kalkmıştı ki muhabbet sever bayan arkadaş kucağımdaki oğlumu göstererek:

"Bir tane mi çocuğunuz?" dedi tüm güleryüzlülüğüyle,
Afallayıp, yüzüne alık alık baktıktan sonra biraz gerilerek ve vereceğim cevaba hiç hazırlıklı olmayacağını tahmin ederek:
"Hayır 3 tane" dedim.
Tahmin ettiğim gibi (artık o kadar alıştım ki bu tepkiye):
"aaaa gerçekten mi " sorusuna eşlik eden şok ifadesiyle peşpeşe sorularını sıralayarak beni dumur etti hatuncağız.
"Diğerleri bundan büyük galiba?"
"aaa demek ikiz,çok zor olmuştur dimi?"
"Kaç yaş var aralarında?"
"Cinsiyetleri ne?"
"Allahtan biri kız olmuş"
Yorumda yapıyor benim adıma:)
"Kız çocuk iyidir,benim iki oğlum var bir tane de kız yapsam mı diye düşünüyorum,ama ya olmazsa geri gönderecek halimiz yok ki!!!" abla komikte aynı zamanda :)
"Biz 3 kız kardeşiz,bir de erkek kardeşimiz var,annem keşke o da erkek olsaydı der ara sıra" diye kendi sorup kendi cevap veriyor hızını kesmeden.Yetinir mi peki? yetinmezzzz:
"Yardım edeniniz var mı?"
"Okula gidiyorlar mı?
"Kaç para veriyorsunuz kreşe?"
"İkisine mi o rakam?offf çokmuş,ekstra bir ücret istiyorlar mı?
"Sabah gidip akşam geliyorlar öyle mi?"
Yok gelmiyorlar orda kalıyorlar desem şaşırıp susar mı acaba???
"Eşiniz ne iş yapıyor?"
"Nerede oturuyorsunuz?"
"Nerelisiniz?Eşiniz de mi oralı?"
"Aileniz burada mı oturuyor?"
"Kaç kardeşsiniz?Hepsi burda mı?"
Kardeşliğin önemi hakkında bir de nutuk çekti ki ablam,ağlamama ramak kaldı :)

Ben kesmedim YA'ya sardı bu kez:
"Adın ne senin?Kardeşlerinin adı ne?"

bla bla bla...

Bıraksam kadın yedi sülalemin seceresini tutacak.Kafamı çeviriyorum olmuyor,tek kelime ile cevap veriyor ve yorum dahi yapmıyorum anlamıyor,"yahu sus be kadın" diyeceğim dilim varmıyor.Yol bitsin de ineyim diye dua ediyorum ama uzadıkça uzuyor be mübarek.
Neyse bir ara yoruldu mola verdi de derin bir ohh çektim;ardı sıra da indim minibüsten şükür.
Ama sınavdan geçmiş gibi terledim ne yalan...
Bu kadar da meraklı ve çenebaz olmaz ki ama insan yahu!!Neden bunca yakından tanıma gereği duydu beni anlamadım.Kanı kaynadı desen;ilk bakışta öyle pek de sevimli, sıcak gelen bir tip değilim.Muhabbete aç desen;git komşuna, gider bu ihtiyacını;elin yabancısıyla ne işin var dimi.Nüfus memuru yahut gözlem yapan bir sosyolog desen;görüntüsü aykırı.Huyu bu ablamın demek ki...

Dedim ya blogcum;insanoğlu işte,çeşit çeşit

2 Nisan 2012 Pazartesi

Blogger Annelerdeki Röportajım :)

Blogger Anneler deki röportajım sessiz sedasız yayınlanmış,ben bile tesadüfen farkına vardım.
Linki işte burada...
Bloğa not düşmek amaçlı ise röportajın tamamı aşağıda :)


Röportaj: Yaruze




Gönül Hanım'ın Blogu BURADA 
Röportajı Hazırlayan Ülkü


Bize kendinizden biraz bahseder misiniz?

1977 İstanbul doğumluyum.Ankara Üniversitesi İşletme mezunuyum.2002 yılında yangından mal kaçırır gibi
jet bir hızla sevgili eşimle evlendik.Çocuksuz geçen yaklaşık 4 yılın ardından full konsantre bir biçimde 
yoğunlaşarak eşimin 3 çocuk hayalini hayata geçirdik ve 2,5 yıl arayla bir tek bir çift olmak üzere skoru 
üçe tamamlayarak amacımıza ulaştık.Daha doğrusu Neco'nun amacına.Bende öylece bakakaldım ortaya 
çıkan manzara karşısında.Çocukları üçledikten sonra 9 yıllık iş hayatımı askıya almak zorunda kaldım 
haliyle ve beraberinde bir çok hayalimi de.Şimdilerde her şey daha bir rayına oturdu ve ben artık hazır ve de 
nazırım hayata karşı;hem de arkamda kapı gibi neferlerimle...

Sevdiğin şeylerden bahsedebilir misin bize,kitap film eğlence?

Aslında yakın zamanda bir mim cevaplamıştım sevdiğim şeylere dair.Sanırım direkt oraya yönlendirsem daha 
pratik olur :)

Blog tutma fikri ne zaman doğdu?

2006 yılında doğan ilk oğlumun ardından doğum hikayesini yazıp yayınlamıştım bir bebek sitesinde.Bu hikayeleri
okumaktan büyük keyif alıyordum.Bu vesileyle tanıştığım birkaç yeni annenin çocukları için hazırladığı 
siteleri gördükçe pek bir heveslenmiştim bende.Peşisıra bloglara rastladım.Keyifle takip ettiğim bir iki blog 
sayesinde 2007 yılı aralık ayında bende oğluma ait bir blog açmaya karar verdim ve fakat başladığıyla kaldı;
hevesimi taze tutamadım maalesef.İkizlere hamileliğimde o döneme denk geldi.Yoğun ve yorucu günler 
şevkimi kaçırdı,ta ki 2010 yılı haziran ayına dek.O dönem,sosyal ağda dahil olduğum ikiz anneleri 
grubundan birinin açtığı bloğu gördüğümde beynimdeki şimşek çaktı birdenbire ve "benimde bir bloğum
vardı bir zamanlar,ne duruyorsun,şimdi tam zamanıdır" diyerek tekrar ve bu kez ilkinden daha hevesli döndüm 
blog alemine...



Bloğuna daha önce göz atmamış okuyucular için biraz anlatır mısın peki,neler bulabilirler?

Bloğu açarken ki amacım tamamen, çocuklarıma annelerinin gönlünden düşen cümlelerle,onları;onlarla 
geçen her anı,keyifli zamanları,meşakkattli yanlarını,karakteristik özelliklerini,gelişim süreçlerini,
birbirleriyle olan münasebetlerini,paylaşımlarını kısacası onlara maziden kendilerine dair hoş bir 
enstantane bırakmaktı.Dolayısıyla bloğumun genel içeriği 3 çocukla süregiden hayat üzerine.Arada kendi 
his ve yaşanmışlıklarımı da serpiştirip harmanlıyorum,umarım okuyanlar keyif alıyordur.


Blog yazıyor olmanın ne gibi faydaları oldu senin için?

Başka bir dünyaya açıldığımı,yeni bir aleme dahil olduğu hissettim ilk evvela.Ve bu alemde herkes,herşey 
daha sahici,daha içten.Sizinle gülüp sizinle üzülen insanlar var etrafınızda ve zor anınızda edilen dualar,iyi 
dilekler insana müthiş iyi hissettiyor kendini.Bir anlamda dualar karşılık buluyor aslında.Sanaldan gerçeğe 
dönüşen güzel arkadaşlıklara da vesile oldu blog;bu da işin en güzel yanlarından biri.Bir de çevreniz tarafından 
yazdıklarınızın beğeniliyor olması gururunuzu okşuyor az biraz.Daha bir motive ediyor yazmaya.Ama en önemlisi, 
her yayınladığım postta çocuklarıma bir anı daha biriktirmekten duyduğum haz en büyük karım sanırım...

Çalışmadığınız ve blog yazmadığınız zaman ne yapıyorsunuz?

Örgü örmek en güzel ve keyifli hobi benim için.Onunla haşır neşir iken ruhumu rehabilite ediyorum,beynim deşarj 
oluyor,tüm hayat gailesini unutuyorum.Onun dışında kitap okumaya özen gösteriyorum bu da benim için vazgeçilmez 
bir ihtiyaç.Dostlarımla dışarda bir araya gelmekte en keyif aldığım aktivitelerden ve elbette çocuklarımla geçirdiğim 
vakti en iyi şekilde değerlendirmeye uğraş veriyorum.

Sizce blog yazmak bir  ihtiyaç mı?

Bazen ihtiyaç ama genellikle keyifli bir hobi bence.Kendinizi çaresiz hissettiğiniz anlarda duyduğunuz içinizi 
dökme ihtiyacını blog yazarak karşılıyor ve blogger dostlarınızdan gelen samimi iyi dilekler neticesinde kendinizi 
iyi duyumsuyorsunuz.Yalnız olmadığınızı bilmek bile müthiş bir ferahlık sağlıyor.Bunun dışında çok zevk aldığım 
bir hobi benim için yazmak,zorunluluğa dönüştüğü an irkiliyor ve uzaklaşıyorum yazmaktan.Dönem dönem 
verdiğim aralar da bu sebepten...

Bir anne olarak prensiplerin,disiplin tarzın var mı?

Üç çocuk yetiştiriyor olmaktan mütevellit biraz otoriter bir anneyim sanırım.Her dakika oluşan kaos ortamına 
müdahele etmek,durumu bertaraf etmek biraz dominant olmayı gerektiriyor.Fakat bazen kendimle çeliştiğim anlar 
oluyor.Yani bazen fazla tutucu ve herşeye müdahil iken bazen de çok boşverci olabiliyorum.Sanırım ruh durumuma 
göre değişkenlik gösteriyor.Fakat tahammül edemediğim birkaç konu var ki onlar da asla taviz veremiyorum.
Mesela altında ne sebep olursa olsun yalan söylemeleri.Bu konuya fazla hassasiyet gösteriyor ve uzun uzadıya 
üstünde duruyorum.Temizlik ve uyku rutinleri,beslenme alışkanlıkları,nezaket kuralları,maneviyata dair edinimler 
bunlarda titizlik gösterdiğim diğer konular.Bir de tutarlı olmaya çalışırım,eğilip bükülmem müdahalelerim sırasında.
Doğal beslenmeye elimden geldiğince itina gösteriyorum.Hazır ürünleri tüketmeyi mümkün olduğunca minimize etmeye 
çalışıyorum.Mesela hazır yoğurt tüketmeyiz hiç,hep evde kendim mayalarım günlük sütle.Ekmeği mutlaka tam tahıllı 
tüketiriz,yumurtayı köylü pazarlarından alırız,trans yağdan uzak durmayı tercih ediyoruz.
Pratik paket ürünleri(çorba,puding,meyve suları vb) eve dahi sokmuyoruz.Bir tek şu kahvaltılık gevreklere okeyimiz var.
Sebze meyveyi de pazardan taze taze almayı tercih ediyoruz.Hasta olduklarında da önce doğal yöntemleri deniyor ve 
çoğunlukla şifa buluyoruz.
Onları doğal besledikçe kendimi çok iyi hissediyorum.



Anne olmakla ilgili en zorlandığın nokta neydi?

Anne olmak dünyanın en harika duygusu;eşsiz,nadide...Fakat benim gibi ardı ardına,üstelik biri henüz 2,5 yaşında 
iken iki tane birden daha bebek sahibi olunca dünyanın en harika duygusu olan annelik zaman zaman dünyanızı 
karartan duygu haline de gelebiliyor.Ben,-bir çok anne gibi-çok takıntılı ve histerik bir anneyim.Yaptıklarım ve 
yapamadıklarımdan dolayı her an,her saniye müthiş bir vicdan azabı duyuyorum ve bu duygu beni gerçek anlamda 
paralıyor.Fiziksel yorgunluktan ziyade vicdanı yükümlülükler beni en zorlayan durum sanırım.Bir de beni bunca 
yıpratan asıl neden,ilk oğluma duyduğum derin ve aslında çok yersiz bulduğum mahçubiyet.Neden bu kadar erken 
dönemde annesini iki kardeşle birden paylaşmasına olanak sağladım diye yedim bitirdim kendimi ve zaman içinde 
azalsa da tamamen terk etmedi bu duygu beni.Üç küçük çocukla hayat her bakımdan meşakkatli fakat dört yanınızdan 
taşan sevgi seli tüm zorlukları öyle güzel perdeliyor ki,şükür verene...

Peki anneliğin en çok hoşuna giden yanı?

Karşılıksız,kibirsiz,riyasız,koşulsuz,ve daima affedici,sonsuz sevgilerine mazhar olmak ve onlarla geçen keyifli yaşam 
maceralarına tanıklık etmenin tadına paha biçilemez.

Anne olunca hayatında neler değişti?

Kurtcuktan kelebeğe geçişin hikayesidir benim gelişimim.Tam manasıyla metamorfoz yani:)

Bloggerlarla ilişkileriniz nasıl?

Çok iyi.Hatta bir kaç buluşma bile gerçekleştirdik blog sahipleriyle.Kendime çok yakın duyumsadıklarım oldu,
görüşmeye devam ettiklerim,ara ara telefonlaştıklarım.Ve yorumlarıyla beni yalnız bırakmayan çok sevdiğim 
bloggerlar var.Çok mutluyum bu nedenle.Allah eksikliklerini göstermesin dilerim :)

İzleyicilerinizin yorumlarına tek tek cevap yazar mısınız?

Genellikle yazmaya özen gösteriyorum.Bazen işlerimin yoğunluğu buna izin vermediğinde yazamazsam kendimi 
çok kötü hissediyorum.

İzlediğiniz bloglarda neler ilginizi çekiyor,nelerden hoşlanmıyor sunuz?

Çocuklu bloglar -özellikle birden fazla- direkt ilgi alanımın içinde.Keyifli anları kadar zorluklarını,yaptıkları yanlışları 
çekinmeden yazan,iç döken bloglarda daha bir kendimi bulduğumdan vazgeçilmezim oluyorlar.Çocuklarla hayat her 
zaman lay lay lom değil nitekim.
Yorum kısmında istenen doğrulama işlemi ise en nahoş gelen ayrıntı bana göre;anında geriliyorum ister istemez :(



Beğenerek takip ettiğiniz 3 blog desek?

Aslında isim vermeyi tercih etmiyorum,çünkü severek izlediğim öyle çok blog ve blogger dostum var ki.Her biri 
ayrı ayrı değerli benim için,hiç birinin gücenmesini istemem.Fakat benim için özel yerleri olan bloglar var;
mesela bana blog dünyasını sevdiren ve yakın zamanda bloğunu sonlandırma kararı alan defneyleyasamak ,
uzun yıllardır severek takip ettiğim kurabiyegiller bu iki bloğun yeri bende ayrıdır.Bunlara ilaveten, beni okumaya değer 
bulan ve içten yorumlarıyla destek veren tüm blogger dostlarım benim için çok değerli ve izlenmeye değer...



Son olarak bloğumuzla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Çok güzel bir ortaklık olmuş bence.Hiç tanımadığım nice enginlere açılma fırsatı yarattığınız ve bizleri de daha geniş 
kitlelere tanıttığınız için teşekkürler.
Emeklerinize sağlık...



1 Nisan 2012 Pazar

Akademik Durumlar... :)

Dün,RU ve ZE'nin 2.dönem genel bilgilendirme toplantıları vardı okulda.
Sınıf öğretmenleri, rehber psikolog, ingilizce öğretmeni ve okul müdiresinin tek tek ve genel bilgilendirmelerinin yanı sıra,veliler de soru ve görüşlerini bildirdiler ilgililere...
Öncelikle şunu belirteyim;
Okulumuzdan genel olarak çok memnunuz ve keyifle gidip geliyoruz şükür ki.Öğretmenlerimiz ve sevgili müdiremiz pek özenli ve ilgili.Emeklerine binlerce teşekkür.Ne denli eğlendiğimiz ise resimlerimizden aşikar.

Okuldaki keyif dakikaları...

Bizimkiler haşarılık peşinde :)

RU ve ZE hakkında ki genel kanı, çok şükür ki oldukça olumluydu.Özellikle ZE'nin RU'yu kardeşten ziyade bir anne gibi koruyup gözetmesinden,ZE'nin şefkat dolu yaklaşımlarından ve ikisinin de son derece uyumlu çocuklar olduklarından bahsettiler.Motor becerilerinin, bulunduğu yaş aralığının özelliklerine göre oldukça gelişkin olduğunu söylemeleri gülümsetti beni.Özellikle rehber psikoloğun görüşleri benim için keyif verici ve yol gösterici oldu.Ders esnasında yaptığı gözlemlere dayanarak, her ikisinin de derslere katılımının çok iyi, algılarının son derece açık ve el becerilerinin muazzam olduğunu dile getirmesi sevindiriciydi.Bir de üstüne, sınıfta algı düzeyi olarak en iyi durumda olanlar arasında RU ve ZE'yi de sayması katmerlendirdi keyfimi.

ZE'ciğimin ilk sınıf başkanlığı deneyimi:)

YA,mart ayı başı itibariyle, bu yıl başlayacağı ilköğretim okulunun ana sınıfına geçti.Dolayısıyla bu toplantıda YA'ya dair bir bilgi yok.Ama YA'nın öğretmeniyle sürekli bilgi alışverişindeyim zaten.Öğretmeni harika görüşler dile getiriyor O'nun hakkında.Daha önce kreşe gitmiş olmasının şu an ki durumunda etken olduğunu söylüyor.Sınıftaki pek çok arkadaşından ileri düzeyde olduğu bariz ortada diyor.YA'nın da sık sık dile getirdiği "ama ben her şeyi biliyorum zaten,okula gitmeme gerek yok" söylemleri netlik kazanıyor böylece.Çizgilerle, çubuklarla uğraşmak sıkıyor O'nu; nitekim son günlerde okuma-yazmayı öğrenmiş olduğunu şaşkınlıkla farkediyordum.Elinde sürekli bir kağıt kalem,duyduğu kelimeleri heceleyerek yazmaya uğraşıyor ve çoğunlukla hatasız yazıyor.Bazen bir harfi eksik ya da harflerden birinin diğeriyle yer değiştirmesi şeklinde olsa da genel olarak gayet başarılı;ve benden sadece onaylama kısmında destek alışı diğer bir anekdot.Kitapta, TV de, gazete veya dergi de gördüğü yazıları okumaya çalışması epeydir varolan bir durumdu.Ben bunun görsel hafızadan ileri geldiğini düşünüyor, okumaya başladığına yormuyordum;fakat işi yazıya dökerek bu işi kaptığını göstermiş olduğu küçüğüm bana.

Yeni okulunda yarım gün devam ediyor YA.Yani sabah 08:30 öğlen 12:30 arası.Sıkılmıyor da hem bu sayede.Haftanın iki günü, salı ve perşembe günleri yüzme derslerimiz devam ediyor ve YA bu işten inanılmaz zevk alıyor.Hem çok azimli hem de müthiş istekli.Çok yorucu bir spor olduğunu dile getirse de halinden memnun yine de.

Anne-baba olduktan sonra insanın huzuru, öncelikle çocuklarının sağlığı ve mutluluğu, peşi sıra başarılarıyla paralel gidiyormuş meğer...

2 Şubat 2012 Perşembe

Beyaz Keyif mi?,Beyaz Çile mi?

İstanbul bembeyaz;
Tüm kusurlarının, fazlalıklarının, bayağılıklarının, keşmekeşliklerinin üstünü,renklerin en saf,en temiz,en masum hali olan karbeyazı ile örttü birkaç gündür.Başka keşmekeşliklere sebep olsa da bu durum, ortaya çıkan görüntü herşeye değer.
Öyle özlemişiz ki kışın adına yakışır böylesi manzaraları,seyrine ve tadına doyum olmuyor haliyle.Öyle ki,yağış durduğunda derin bir hüzün kaplıyor içimi;tekrar eski yüzüyle karşılaşacağız şehrin diye.

Tabi çalışmayıp sıcacık evde rahat rahat kar manzarası seyreylemek güzel de,çalışan ve işyerine ulaşmak için eziyetli çabalara katlanmak zorunda kalanlar için durum hiç de cazip değil.Buz tutmuş yollarda patinaj yapan arabalar,kendine ve arabasına ziyadesiyle güvenip zincir takmadan yola çıkanlar ve bu sebeple trafiği birbirine katanlar,toplu taşıma araçlarına binmeyip özel araçlarıyla hali hazırda araba mezarlığına dönüşmüş İstanbul trafiğinin çilesine çile katanlar...çalışanların 1 saatlik yolu 5 saatte tamamlamalarına ve yoğun günün mesaisine işkenceye eşdeğer mesailer eklemelerine sebep olunca,onlar için keyif değil eziyet anlamı taşıyor kar.

Bir süre bu çileye katlanmak zorunda kalacaklar,Allah hepsine kolaylıklar versin dilerim;ama bizde kara doyduk ve çok memnunuz ne yalan.Onca annenin çocuklarından ötürü ettikleri dua yanıtsız kalmadı ve en çok çocuklar keyif aldı bu işten.Sömestre tatilinde oluşları da pek denk geldi ve doyasıya tadını çıkardı tüm çocuklar karın.Hastalıklarında azalacağını umuyorum bu vesile ile.Zira soğukta mikroplar biraz olsun kırılacak ve üreyemeyecekler şükür ki...

Kar sana gelmiyorsa sen kara gideceksin demiştim ya daha önce,sağolsun kendileri iade-i ziyaret yapmakta gecikmedi ve nezaketini gösterdi hepimize... 

Ama tadında bıraksa hiç fena olmaz değil mi?
Güzel hatırlamak istiyoruz kendilerini...

10 Ocak 2012 Salı

Derin Konu:Okul Mevzuları...

İlk okulumuzda YA'nın 4.yaş doğum gününden...
Hiçbir şeyden çekmedim şu okul mevzularından çektiğim kadar.
YA 3 yaşından beri kreşe gidiyor.Pendik'te,evimize yakın bir konumda,başlarda gayet düzgün eğitim verildiği izlenimine kapılıp kayıt ettirdiğimiz, lakin zaman içinde değişen yönetim ve sahiplerle kalitesini gün be gün yitiren,son devroluş hikayesinden sonra ise tamamen çığrından çıkmış bir hal alan bir eğitim kurumu burası.
İlk başladığımız yıl emekli bir öğretmen üstleniyordu yönetimi.Aklı başında,işini ve çocukları önemseyen deneyimli bir bayandı kendisi.Emin ellere teslim etmenin huzuru içinde idim bu sebeple.Bir süre sonra okul bir başkası tarafından devralındı.Sanırım yeni sahipleriyle anlaşılamamış olunacak ki müdüremiz işi bıraktı ve yerine oldukça genç,kreş yönetimi konusunda hiç bir deneyimi olmayan ve dahi mesleği öğretmenlik olmayan, dış görünüş itibariyle son derece bakımlı,toy bir bayan geldi.Üstelik bu işle meşgul olanlarda hususiyetle dikkat ettiğim mevzu "Anne" olmaları idi;ve fakat bu bayan "Anne" de değildi.
Haydi bismillah dedik ve seyreylemeye başladık yeni manzarayı...

İlk günler pek bir değişiklik gözlemlenmedi ama zamanla daha önce sıkça yapılan okul dışı gezi ve etkinlikler azalmaya,bir süre sonra ise tümden ortadan kalkmaya meyletti.Tek tük gerçekleşen aktivite AVM gezileriydi ve bu bence çok gereksizdi.Ama benim nazarımda karnesinde zayıf not almasına neden olan asıl sorun şuydu:

Bir gün okulda öğlen yemeği için "hamburger partisi" konsepti uygulanacaktı ve bunun için malum fast foodculardan birine sipariş verilmişti.Siparişler gelmiş,hamburgerler afiyetle mideye indirilmiş,bu seremoni keyifle sona erdirilmişti.Buraya kadar her şey makul.Arada fast food yemesinde çok da sakınca görmemek lazım.Lakin bizim büyük kuzu akşam eve gelince ağzındaki baklayı hemen çıkarıverdi zira bizim tarafımızdan içirilmesi yasak olan ve fakat yasakların çekiciliğinden ısrarla içmek için can attığı,asitli içecekler kategorisinden bir ürünü çekinmeden,gerine gerine,tadını çıkara çıkara,afiyetle hüpletivermişti.
"Anneeee,biliyor musun biz bugün okulda kola içtik" diye coşku ve hazla,sanki nispet yaparmış gibi dile getirdi üstelik.
Nasıl yani dedim?Kim temin etti bu içeceği ve ne amaçla?Benim son derece hassasiyet gösterdiğim bir konuda bir başkası nasıl bu denli fütursuz olabilirdi ki.Üstelik en kıymetlimin bütün gün tüm bakımını ellerine ve vicdanlarına teslim ettiğimi düşündüğümde ürktüm bu konuda epeyce.Yemedim içmedim ve bu konuyu hemen onların ağzından dinlemek istedim.
"Bu konunun müdire hanımın dikkatinden kaçtığı" şeklindeki yanıtla,zaten kendimde bildiğim bir sonuca vardım.Anne değildi ve çocuğu olmadan bu hassasiyeti edinmesi mümkün olamazdı.Devamında kör topal da olsa bir şekilde devam ettik aynı okula,nitekim YA okulu ve arkadaşlarını çok seviyordu ve asla başka bir okul telaffuz dahi ettirmiyordu bize.Birkaç yeni okul arayışımız olmuş,bizzat O'nunla gitmiştik lakin çok dikkatini ve ilgisini çeken şeylerin olduğu oldukça donanımlı okulları bile elinin tersiyle itmişti arkadaşlarından kopmamak için.Aslolan O'nun düşüncesiydi ve bu nedenle devam ettik kaldığımız yerden.

Öğretmenimizden çok memnunduk ayrıca,bu da bizi sakinleştiren bir diğer nedendi.Oldukça ilgili,anaç,çocuklarla ilgili her konuya son derece hakim,işini seven ve önemseyen bir bayandı;ve "Anne" idi.Dolayısıyla hassasiyetlerimizi anlayabilirdi.Bir önceki yıl bir başka grup çocuktan sorumluydu ve ben onlara hakimiyetini gördükçe "ahhh keşke bizim öğretmenimiz bu bayan olsa" diye iç geçiriyordum mütemadiyen.Dileğim gerçekleşmiş ve oğlumu deneyimli öğretmenimizin şefkatli kollarına teslim etmiştik.YA'da çok seviyordu öğretmenini.Elbette ki ne yiyip içtiği,okulun hijyenik ve fiziki şartlarının yeterliliği elzemdi fakat benim için birincil koşul orada mutlu olmasıydı ve YA, okulu ve arkadaşları ile son derece mutlu idi.
İçim gerçek manada huzurlu,düşüncelerim tatminkar olmasa da devam ediyorduk okula ve hatta RU ve ZE'yi de dahil etmiştik YA'nın yanına.Üç kardeş -başlarda bir iki huzursuzluk yaşansa da- keyif içinde gidip geliyorlardı.Bende rahatlamıştım epey.Çocuklar okulda iken bende kendime yeterince  vakit ayırıyor,akşama değin enerji depolayabiliyordum bu sayede.
Bu şekilde süregidiyorken yine aynı senaryo gündeme geldi.Kurum yine devroluyordu  ve bu defa hiç bir bilgi ve haber vermeksizin,aniden.Bir sabah apar topar okulun devredildiği ve yeni sahiplerinin tüm kadroyu  değiştirmek istediği,eski kadroyla yola devam etmeyecekleri dolaşıyordu sadece kulaklarda.Çok can sıkıcıydı,nasıl olur da bunca önemli mevzulardan veliler haberdar edilmezdi.Kafamız inanılmaz karışıktı ve dahi midemiz bulanıyordu karmaşadan.Hemen yeni okul arayışları gündeme geldi tekrar fakat çocukları ikna etmek yine zorluyordu bizi.O sıra da eski kadro bir toplantı düzenledi ve tüm kadro ile beraber başka bir kuruma geçiş yapacaklarını,bizleri de orayı görmeye davet ettiklerini bildirdiler.Aslında eski okulumuz konum itibariyle evimize çok daha yakın olması münasebetiyle daha cazip geliyordu bize ve fakat öğretmenimizi kaybetmek istemediğimizden "o nereye biz oraya" demekten alıkoyamıyorduk kendimizi de.Son kararımızı vermeden önce,onlar tenezzül etmeseler de ben okulun yeni sahipleriyle görüşmek istedim.Telefonla aradım ve öyle bir görüşme gerçekleşti ki aramızda,"mümkün değil ben oraya göndermem çocuğumu deyip" o dakka verdim kararımı.Özrü kabahatinden beter bir biçimde deli gibi saldırıyordu kadın.Konuşmama dahi fırsat vermeden söyleniyordu da söyleniyordu.Ne diyeceğimi şaşırdım,habersiz ve ilgisiz bırakılmaktan ötürü özür dileyip ikna edilmeyi beklerken,neredeyse ben kabahatli çıkacaktım bu durumdan.Böylesi belki daha hayırlı oldu ve biz eski kadronun yeni kuruma hazırlık sürecini bekleyişin ardından yeni okulumuza başladık.Aslında sadece bina yeniydi,eğitmen kadrosu ve öğrencilerin bir çoğu değişmemişti.Bu nedenle uyum sorunu yaşanmadı.Sadece evimize biraz tersti o da şimdilik çok büyük sorun teşkil etmiyordu.


Yeni okulumuzda...
Okulumuz bir sosyal tesisin içinde idi.Oldukça büyük bir bahçesi ve harika çam ağaçlarının arasında mütevazi bir görüntüsü vardı.Çocuklar kahvaltı ya da diğer öğünlerini arada bahçede yapıyor bundan da büyük keyif alıyorlardı.Herşey yolundaydı velhasıl,en azından şimdilik...
Sonra ne olduysa bir cumartesi günü okuldan bir telefon geldi.Z öğretmen "okulun kapanacağını ve pazartesi itibariyle eğitim verilmeyeceğini" bildirdi ansızın.Ne olduğumuzu şaşırdık."Nasıl yani,neden ama???" gibi sorularımız öğretmeninde durumu tam olarak kavrayamamasından havada kalmıştı.Zira O'da bilmiyordu.Sahiplerinin keyfi kararlarına boyun eğmek zorunda kalmışlardı O'nlarda  en az bizler kadar mağdur olmuşlardı bu durumdan.Apar topar topladık eşyalarımızı ve kestik ilişiğimizi okuldan.

O sırada aklı başına ancak gelip özür üstüne özür ekleyerek durumu telafi etmeye çalışan eski okulumuzu devralan hanımefendi ısrarla arıyor ve görüşmek istediğini belirtiyordu.Bizde bir şans vermeyi uygun bulduk ve hem eve yakınlığından hem de çocukların yabancılık çekmeyeceğinden yola çıkarak ziyaret etmeye karar verdik.Gayet güzel karşıladı bizleri.O dönemde annesinin çok ciddi bir kalp ameliyatı geçirdiğinden ve bu nedenle oldukça gergin olduğundan falan bahsetti.Bizde anlayışla karşıladık durumunu.Uzun uzun eğitim durumundan,yurt dışı deneyimlerinden,pedagojik yeterliliğinden bahsetti durdu bize.Ehh ikna olmuştuk az buçuk.Ama yine de ufak tefek handikaplarımız yok değildi.
Yine bir bismillah dedik ve başladık tekrar yeni bir maceraya.Başlarda gayet düzgün ve sistematik gidiyor gibiydi herşey.Ya da vitrinden öyle görünüyordu,ama çocukların görüşüydü benim için aslolan ve O'nlarda şikayetçi değildi hiç bir şeyden.Fakat bin bir methiyeyle görücüye çıkarılan nice etkinlik başladığıyla kalıyor devamı gelmiyordu bir türlü.Misal;faydasını yere göğe sığdıramayarak anlatıp bizi heyecanlandıran ve hevesle setlerini hazır ettiğimiz "Mental Aritmetik" dersi birkaç dersle sınırlı kaldı ve heveslerimiz kursaklarımızda noktalandı ansızın.
okulda puding pişirirlerken :)
Ayrıca,günlük olarak çocukların durumu ve genel bilgilendirme ile ilgili velilere herhangi bir bilgi akışının olmaması beni rahatsız ediyordu.Üstelik bir toplantı bile düzenlenmemişti henüz.Fakat benim en çok canımı sıkan sürekli bir "öğretmen sirkülasyonu"nun oluşuydu.Çocuklar tam birine alışmışken hooopp o gidiyor yerine bir başkası geliyordu.Sorduğumuzda ise deneyip memnun kalmadıklarını bilidiriyorlardı.Bir böyle iki böyle neredeyse her ay bir öğretmen değişmesi benim artık iyiden iyiye işgillenmeme neden oldu.Hepsi mi kötü idi bu gelenlerin.Başka birşey vardı bunun altında,biliyordum.


Bundan birkaç gün önce çocuklar okuldan geldiklerinde hararetli bir biçimde bir şeyden bahsediyorlardı.Konu tam olarak şöyle idi:
Okula bir bayan gelmiş ve var gücü ile I hanıma bağırıp çağırmaya başlamış.Onunla yetinmemiş ve çocuklara dönüp"hepiniz burdan gidin,bu okul kapanacak,söyleyin annelerinize sizi burdan alsınlar" şeklinde iğrenç bir tutumla çocukları korku içinde bırakmış.Kimisi endişelenip ağlamış hatta.ZE de bunlardan biri.Öğretmenlerde o an ürkmesinler diye" o kadın tiyatrocu idi.Size oyun oynadı fakat I hanım beğenmedi,o yüzden gönderdi" şeklinde açıklama yapmışlar,fakat bu çocukları ikna etmeye yeterli olmamış.Öylesine etkilenmişler ki bu durumdan evde tüm vehametiyle anlatışlarından bariz bir biçimde anlaşılıyordu.Anlayamadım önce fakat sonra ayırdına ufak ufak varmaya başladım.Muhtemelen gelen kişi mülk sahibiydi ve ödemelerle ilgili bir sorun yaşanıyordu.Kadın da öylesine çirkefti ki çocukların ne yönde etkilenebileceklerini hesap dahi etmeden hoyratça saçmıştı tüm kötü niyetini ortaya.Fakat en az o kadın kadar suçlu biri vardı ki;O da kurumun sahibesi I hanımdı.Nasıl olurda çocukların gözleri önünde böyle bir sahnenin yaşanmasına müsaade edilebilirdi.

Tüylerim diken diken olmuştu.Derhal I hanımı aradım fakat telefonu cevap vermedi.Sinirden deliye dönmüştüm.Mümkün olsa o dakka okulun önünde nöbet tutacaktım.Ertesi sabah derhal aradım ve durumu sordum.Kendisi henüz gelmemişti.Yetkili diğer bayan benim tahminimi doğruladı ve engel olamadıklarını dile getirdi.Serzenişlerime hak vermesi ve bir daha böyle bir durumun yaşanmayacağına teminat vermesi beni sakinleştiremedi.Nitekim takip eden birkaç gün de yine aynı kadın gelmiş ve bu kadar vahim olmasa da benzer sahneler yaşanmıştı yine.Burdan yola çıkarak bir sonuca daha vardım ki öğretmenlerin sık değişmesinin altında da ödeme sorunları ile ilgili sıkıntılar yatıyordu.Anladım ki çocukların artık bu okulda devam etmeleri mümkün değildi.Zaten ertesi günün akşamında okuldan haber gelmiş ve taşınma dolayısıyla 5 gün tatil oldukları iletilmişti.Ben zaten yeni bir okul bulmuş ve ertesi günü ziyaret etmek için randevu almıştım bile.Fakat çocukları ikna etmek zor olacaktı nitekim ısrarla okullarını ve arkadaşlarını çok sevdiklerini dile getiriyorlar yeni okul ve arkadaş fikrini benimsemiyorlardı.Bilhassa YA.Lakin bu defa O'nların fikirlerini dikkate almayacak derhal iyi bir okula kayıtlarını yaptıracaktım.


Tomurcuk Anaokuluna ısındık bile...

Tercihim "Özel Tomurcuk Anaokulu" oldu ve iyi ki de oldu.İçim çok ısındı,herşeyiyle ikna oldum ve gönlüm rahat teslim ediyorum çocuklarımı her sabah.Perşembe günü başladık ve şimdilik herşey yolunda.YA başta inanılmaz katı bir tutum sergiledi.Kesin bir dille istemediğini dile getirdi.Hatta arkadaşlarıyla tanışma seremonisi sırasında,kendisinde hiç tanışık olmadığım bir biçimde sırtımı yumruklayarak çirkin tepkiler sergiledi.Biz gittikten bir müddet sonra yavaş yavaş ısınmış ve dahil olmuş içlerine.Şimdi ise güle oynaya gidiyor şükürler olsun.Keşke daha önceleri cesaret etseymişim bu işe diye kızıyorum şimdi kendime.




Yeni arkadaşlarımız...
Çocuklar için kaynaşmak saniyelik...





Çocuklar değil mi ki,her şarta olabildiğince kısa süre de uyum sağlama yetileriyle biz büyükleri ağzı açık bırakan...

26 Aralık 2011 Pazartesi

Berbat Bir Pazar Gününün Anatomisi...

Dün sabah gözlerimi açtığımda gergin bir günün beni beklediğine dair ilk sinyaller verilmeye başlanmıştı bile.Evin küçük erkekleri uyanmış-belli ki mühim işler peşinde,koridorda koşar adım voltalarını atmakta idiler.
Uyumak istiyordum.Yatak beni olanca gücüyle kavrıyor,sıcacık koynuna şehvetle basıyor,bende bu tutkunun gönüllü esiri oluyordum hepten.Birazcık daha sürsün istiyordum bu karşılıklı arzuların hüküm sürdüğü enfes fantezi.Hepi topu haftada bir gün değil mi ki böylesi vuslatlar,azıcık uzatmanın ne zararı var.

Bu duygular içerisindeyken,biraz daha yavaş olmaları konusunda yaptığım uyarı pek işe yaramadı.Paldır küldür koşturmalarına yüksek sesle birbirlerine seslenmeleri de eklenince,yatak azıcık diken kıvamına gelmeye başladı nazarımda.Ardından YA'nın odasına geçtiler ve yere bir takım nesneler atmaya başladılar.Sinirlerim iyice gerilmişti artık.Yatakla vedalaşıp tüm hışmımla kalktım ve doğruca odaya yöneldim.Gördüğüm manzara karşısında tüm uzuvlarım alarma geçmişti bile.YA komidinin üstüne çıkmış,raftan kitaplarının neredeyse tümünü yatağının üstüne,yerlere olanca geniş bir biçimde yaymış ve bunu yaparken rafa tüm ağırlığıyla yüklenmiş olacak ki duvara monte edildiği yerden basbayağı ayrılmış,düşmesine ramak kalmıştı.
İnsan gergin başlayınca güne,herşey üstüne üstüne gelir ya bana da gelenler geldi ve avazım çıktığınca bağırmaya başladım;öyle ki 6.kattaki komşumun bile sesimi duyduğuna eminim.RU sesimdeki dehşeti hissedince uyanık davranıp hemen kendi odasına kaçtı,garibim YA ise sindi olduğu yere ve annesinin sergilediği çirkef manzaranın sona ermesini diledi tüm kalbiyle.Ama yok,anne öyle kolay pes eder mi? 

Kendime engel olmakta güçlük çekiyordum.Defalarca kez kitaplarını sağa sola atmamaları konusunda uyarmama rağmen hala aynı şeyi yapıyor olmaları beni çileden çıkarmıştı.Üstüne üstlük rafı yerinden neredeyse sökülecek duruma getirmeleri gerginliğimin dozunu epey artırmıştı.Ama en fecisi sanırım tüm bunların sıcacık yataktan çıkmak zorunda kalmama sebep olmasıydı.Ne olurdu daha sakin oyunlar oynasalardı dimi ama:(
Delirdikçe deliriyor,daha fena şeylere sebep olmaktan müthiş bir dirayetle alıkoyuyordum kendimi.Popolarına iki tokat atıp çıksam ve böyle iğrenti uyandıran sahnelere meydan vermesem daha evlaydı.O rezil ses tonuma eşlik eden mimiklerimin ne denli  mide bulandırıcı ve ürkütücü olduğunu YA'nın yüzünde ki yansımamdan gayet net anlıyor fakat sanki bundan müthiş bir haz alırmış gibi gittikçe canavarlaşıyordum.O ise karşımda bir zavallı gibi sindikçe siniyor sadece arada "ama ben kitaplara bakmak istiyordum,kardeşime okuyacaktım" diyebiliyordu.Asıl zavallı bendim bu manzara karşısında;o an bilmiyordum.

Esip gürleyip,bir yığın tehditleri ardı ardına sıraladıktan sonra hırsımı hala alamamış bir halde geçtim banyoya.Belli ki bugün çok zor bir gün olacaktı.Daha başından dar etmiştim hem kendime,en fenası güne mutlu mesut başlayan cümle sabiye...

O denli gerilmiştim ki,daha günün başlangıcında geri kalan kısmına dair en ufak bir heves zerresi kalmamıştı içimde.Ne kahvaltı hazırlamak istiyordum,ne evle meşgul olmak,ne dışarı çıkmak,ne de çocuklarla ilgilenmek.O noktadan sonra yapabileceğim ve yapmak istediğim tek şey,bunca gerginliğin müsebbibi olan baştan çıkarıcı yatağıma geri dönüp yorganı kafama çekerek akşamı etmekti.Ama maalesef bu hiç mümkün değildi bilakis gidip hoyratça birbirine katıp savaş alanına çevirdiğim,darmaduman ettiğim kalplerin döküntülerini toplamalı,ferini söndürdüğüm gözlerin ışıklarını tazelemeliydim.

Zoraki bir hamleyle girdim mutfağa ve her pazardan farklı olarak gayet özensiz bir biçimde hazırladım kahvaltıyı.Yüzlerden gerginlik net bir biçimde okunuyordu,herkes suspustu.Bu halde bitirdik kahvaltıyı ve ortalığı toplamaya koyulduk.Ben mutfakla ilgilenirken Neco rafı yerinden sökmüş duvarda oluşan koca delikleri alçıyla kapamaya çalışıyordu.İşleri az biraz yoluna koyduktan sonra dışarı çıkmaya niyetlendim.Aslında tiyatro planımız vardı fakat sabah ki nahoş durumdan sonra uzunca süre toparlanamadığımızdan geç kalmıştık 12:00 deki gösterime.Netten başka oyunları araştırdım fakat ya çok uzaktı mesafe ve 15:00 te ki gösterime de yetişemeyebilirdik ya da bilet tükenmişti.Kalan tek bir alternatifte 13:30 da Kartal Sanat Tiyatrosundaki gösteriydi ona da yakın olmamıza rağmen yetişmemiş mümkün değildi.Saat 13:10 civarı idi ve 20 dakika da evden çıkmamız ancak mucize olurdu.Bu iş de beni hayli gerdi.Niyet edip de yapamadığımda bir şeyi feci bunalırım nitekim.Plansızlığıma,iş bilmezliğime söylendim de söylendim.Yatakta öyle mayışıp kalmasam ne onca aksilik yaşanacaktı,ne çocuklar derbeder olacaktı ne de program aksayacaktı.Velhasıl kabahatin büyüğü bendeydi.

Çocukları hazırlarken daha,onca gerilmenin neticesinde kendimi tonlarca yükün altında kalmışcasına yorgun ve keyifsiz hissediyordum.Çatacak yer arıyordum kısaca.Adres belliydi:Neco...
Ben bunca uğraş verirken bozulan morallerimizin tamiri için,O'nun öyle umursamaz,kendi havasında,etliye sütlüye karışmayan hali delirtiyordu beni.Bir hafta da kendi gayret gösterse,günümüzün keyifli geçmesi adına planlar yapsa,bizi yüreklendirse,bana moral depolasa,benim uğraş verdiğim gibi O da çabalasa benden mutlusu olmayacaktı.Lakin O'nun bu sevimsiz ve köhne görüntüsü zorla ayakta tutmaya çalıştığım enerjimi, yaşama hevesimi yerlerde süründürüyordu kelimenin tam anlamıyla.

Üç çocuğu giydir,giydirirken tümüyle cebelleş,nazıyla,niyazıyla kaprisiyle uğraş,en nihayetinde hazır et,beyefendi hala otursun gazete okusun.Sonrasında keyfi yetip de yerinden kalksın bir pantolon geçirsin bacağına,iki dakkada kendi işi bitince de başlasın "hadi" leri sıralamaya.
"İki saat hazırlanamıyorsun,makyaj yapmasan ne olur,hep seni mi bekleyeceğiz" şeklindeki çileden çıkartıcı bir yığın cümle karşısında ne söylenebilir ki.Bir de "ne yapıyorsun sanki" demez mi? işte fitili ateşleyen cümle de o oldu günün devamında.
ZE'yi giydirmiştim güç bela -ki gönlünü edememiş,istediği abuk nesneyi giymesine izin vermediğim için çığrından çıkmıştı.O'nun bu hallerinin verdiği artı gerginlikle doğruca Neco'nun yanında aldım soluğu.Verdim veriştirdim."Ne yaptın sanki" cümlesi bittiğim andı ve herşeyi bırakıp doğruca odama yöneldim.Uzandım yatağa ve bitirdim günü kendi adıma."Çocuklar olmasaydı keşke" diye geçirdim içimden.Onlar varken böylesi olumsuzluklar kat be kat üzüyor daraltıyor beni.Kendi başıma o vaziyette aç susuz akşamı ederdim belki ama çocuklarla olmuyor işte olmuyor.Kahrolsanda dik durman gerekiyor ya ,işte o beni mahfediyor.

Giydirdi çocukları,ben de çocukları üzmemek adına kalktım ve çıktık dışarı.Günün devamında ne ben konuştum ne de O.Önce parkta vakit geçirdi çocuklar fakat hava buz kestiğinden AVM de aldık soluğu.Kitapçı gezdik,yemek katına çıktık,çocuklar yedi ben somurttum.Jetonlu oyun salonuna gittiler babalarıyla beraber.Ben yalnız başıma insan selini izledim.Oldukça kof,sıkıcı,berbat bir gündü.Kalktık geldik sonra.RU ve ZE uyudu yolda.Yol boyu sustum.Ya bir ara"anne neden konuşmuyorsun,sesini özledim" dedi ama bu bile beni keyiflendirmeye yetmedi.
Velhasıl,sabahında yüklendiğim stres yumağı akşama dek her yanımı sıkı sıkı sardı vesselam.

Berbat bir gündü,iyi ki bitti...


Bu şarkı daha iyi bir haftaya başlangıç için vesile olur belki.Melodisi itibariyle tabi...

18 Kasım 2011 Cuma

Bizim Evin Reytingleri...

Düşündüm de;
Bizim eve bir reyting cihazı yerleştirilse,tüm günde de,prime time da da, çocuk kanalları açık ara önde çıkarlar buna hiç şüphe yok.
En başta da TRT ÇOCUK...

Sabah kalktıklarında,ben kahvaltıyı  hazırlayana dek,çoğu zaman izin vermesem de-kahvaltı sırasında TV izlemelerini istemediğimden-bazen kıramıyor ve kahvaltıya başlayana dek izlemeleri konusunda anlaşarak açıyoruz TV yi.Kahvaltı sırasında, hoşlarına gitmese de kapatıyor ve O'nları okula yolculadıktan sonra da açmıyorum,açmak da istemiyorum gün içinde o aptal makineyi.

Aram yok pek TV ile ve iyi ki de yok.Artık televizyon demek,dizi film demek kısaca.Başka da birşey yok kayda değecek.Geçen senelerde takip ettiğim bir iki dizi vardı,yarım yamalak da olsa ucundan kıyısından seyrettiğim,bu sene tamamen kestim nerdeyse ilişiğimi.Bazı zamanlar ehh bir bakayım neler olmuş bitmiş diyor,izliyorum.Zaten pek bir şey kaçırmış da olmuyorum.Döndürüp dolandırıp,iyice sündürerek hikayeyi uzatıyorlar da uzatıyorlar,haftalarca izlemeseniz de bir yerinden yakalamış oluyorsunuz dolayısıyla.
Diziler dışında ki programlarda fasa fiso.İzlemeye değecek kaliteli bir yapım bulmak neredeyse imkansız.Acun prodüksiyonunda yapılmış zırva yarışmalar,kanalın birini zapturapt altına almış,haftanın her günü boy gösteriyor TV'de.Eskiden TRT vardı bir tek dişe dokunur programlar yapan,şimdi o da dizi furyasına dahil oldu,kaptırdı gidiyor.Velhasıl oturup saatlerce TV karşısında vakit geçirmenin manası yok tarafımca.Gündem takip meselesi de internet vasıtasıyla hallediliyor zaten.
Hal böyle olunca,bu meymenetsiz TV ortamında ölü zaman geçirmektense,kapatıp bir köşe de durmasını yeğliyorum.
Ta ki akşam çocuklar gelene dek...
Eve dönüş saatleri değişkenlik gösterdiğinden,yemek düzenimizde ona paralel uyumsuzluklar sergiliyor.Şöyle ki;çocukları okuldan babaları aldığı için,O'nun işi ne zaman biterse eve dönüşte o doğrultuda seyrediyor.Umumiyetle 18:30-19:00 arası oluyor eve dönmeleri.Yemeğe oturmamızda 19:00-19:30 civarı oluyor genelde.Bu saatlerde çocukların TRT ÇOCUK'ta en sevdikleri yapımlar gösterimde oluyor.

PEPEE (Pepee in,Caillou out bu aralar),LAURA'NIN YILDIZI,KELOĞLAN ve CİLLE favori çizgi filmleri.Ha bir de ŞAPKADAKİ KEDİ:)

Dolayısıyla yemekle çakışınca hayli zorluk çekiyorum onları ikna konusunda.TV izlerken yemek yeme hususunda oldukça rahatsızım.Birkaç kez deneme girişiminde bulunduk lakin tabaklar önlerinde buz gibi olduğu ve bizde sürekli hadi ikazlarıyla masayı soğuttuğumuz için yemek saatlerinde TV açmama kararı aldık.Bu hiç hoşlarına gitmedi tabi.Ama ne kadar hızlı yerlerse o kadar erken açılmasına sebep olacaklarından, işimize yaradı bu karar.
Keloğlan ve Cille'ye yetişiyorlar neyse ki;ve ikisini de pür dikkat izliyorlar.Defalarca kez tekrarı verilmesine ve artık replikleri kendi aralarında muhabbet konusu olmasına rağmen yine aynı ilgiyle ve dikkatle izlemeleri ise işin ilginç yanı.TRT ÇOCUK yapımları içeriklerinin ciddi bir denetimden geçiyor olmasının verdiği rahatlıkla  izlemelerinde sakınca görmüyorum bende.
Eee herşeyin bir limiti var elbet.Maksimum 1 saatin ardından,televizyonla olan ilişiğimiz de kesiliyor nihayet.

İşte bu nedenle bizim evin reyting şampiyonu kesinlikle TRT ÇOCUK...

Related Posts with Thumbnails