2.5 yaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2.5 yaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Temmuz 2011 Cumartesi

66.6

Üstteki sayı bugün itibari ile kilom. Wow bu işi gerçekten ciddiye alıyorum ben. Tam 4 yıldır görmediğim bir kilo bu. Bugün itibari ile taaaaam 5 kilo verdim. Ne kadar zamanda mı? 1.5 ayda. İlk hedefim buydu. Şimdi bir sonraki hedefim bir 5 daha vermek. Bu yazın sonunda beni bikini giyebilir durumda görüceksiniz. Haaa giymiycem o ayrı ama giyebileceğini bilmek insana yeter.

Uzun zamandır olmadığım kadar iyi bir ruh hali içindeyim. Tekrar eski halime dönebilme ihtimalimin bana verdiği umut, beni acaip mutlu ediyor. Üstelik kendimi daha sağlıklı, daha hareketli ve tabii ki daha güzel de hissediyorum.

Yarın kızımın doğum günü, 3 yaşına giriyor. Öbür kızım yürümek üzere ve dünya tatlısı. Önümü açık hissediyorum. Artık yavaşdan çalışmaya başlayabilirim. Bu sene kayıplar ve çeşitli hastalıklar yaşıyoruz ama bir o kadar da güzel bir ruh hali içerisine de girmiş durumdayım. Hayat hepsinin biraraya gelmesi işte.

Son olarak Ece'yi kucağıma aldığımda Ela biraz ağlar, onu da kucağıma almamı ister, mızıtırdı. Şimdi de Ela'yı kucağıma aldığımda Ece ağlayıp kucağıma gelmeye çalışıyor çekiştiriyor. Bir yandan ne yapacağımı bilemiyorum bir yandan da ''Allahım mutluluk bu işte'' diyorum.

Not:Günde 2 tane buz emerseniz fazladan 30 kalori yakarsınız, haberiniz olsun:)

7 Temmuz 2011 Perşembe

Acaip Aktive Olduk


Biz geçtiğimiz kışı nerdeyse evde geçirdik. Evde küçük bir bebek ve çok soğuklar olunca çok fazla evde vakit geçirdik. Ama havalar ısınıp ne zaman kendimizi Antalya'ya attık. Amanın tutmayın bizi. Antalya'da sürekli dışardaydık. Sonunda ben sıcağa, coca da çocukların hasretine dayanamayınca çoluk çombalak evimize döndük. Allahım her sene mi söyliycem bunu bilmiyorum ama. Böyle insanlar ''ay havalar ısınamadı da, biraz sıcak olsa da, hala yorganla yatıyoruz'' dedikçe içimden habire dua ediyorum ısınmasın diye. Susayım, bayramlık ağzımı açmayayım, hanfendi çizgimden çıkmayayım dedim ama bu böyle olmaz. Napıcaz sıcağı kardeşim şu 20'li hava sıcaklıkları harika. İşte nankör insanoğlu olmasın. Bu amanda hava ısınsın diyen insanlar, aha da şuraya yazıyorum hava bi ısınsın da 35'i bulsun ''Aman da çok sıcak, çok bunalıyoruz'' demezse ne olayım. Geçen sene de böyle konuştular sonra gitti Ağustos'da rüzgar avına çıktık. Bir ay 40 derece yaptı. Aman ben ne diyorum ya ne kadar uzattım abicim.

Neyse evimize döndük dedim ya. Bayadır da yazamıyorum dimi. Öyle yazacak birşey bulamamakdan değil kardeşim. Bir dakika totomuzu yere koymuyoruz. Bir kere bütün Ela hanımla burun buruna uğraşmak durumundayım, üstelik Ece de artık ayakda ve sürekli peşimizde olduğu için habire aksiyondayız. Onun dışında sürekli de geziyoruz. Parklar, bahçeler, mangallar, arkadaşlar derken gerçekten akşam yorgunluktan da bayılıp kalıyorum.


Ben herkes gibi olmadığıma artık eminim. Baya bir arkadaşım '' Napıyorsun evde çocuklarla bunalmıyor musun. Ben yapamıyorum sıkılıyorum'' falan gibi şeyler söylüyor. Gerçekten kimseyi inandıramıyorum ama bu zorla yapılmaz. Ben gerçekten sıkılmıyorum. Bir kere evde oturduğumuz falan yok, bir de seviyorum ben çocuklarımla olmayı. Ben onlara bakmıyorum gerçekten onlarla vakit geçiriyorum. Parkda beraber koşarak da eğleniyorum. Alıyorum ikisini yanıma, resmen boğuşuyoruz şu sıra. Nasıl olsa bu günler geçicek bana artık bu kadar ihtiyaç olmadıkları vakitler gelicek. O zaman ben de işime gücüme bakarım. Ela nerdeyse o döneme geldi. Artık Eylül'den itibaren okula gidicek. Neyse diyeceğim o ki. Bu ara zamansızlıkdan yazamıyorum. Yakında burayı yavaş yavaş çocuklara bırakıp kendi yazılarım için bir yer daha açacağım. Aklımda planlar var, çok heyecanlı ama öncelik Ela'nın. Onu artık paketleyip okula gönderelim, biraz daha bana alan açılsın bakıcaz artık.

Biz buralardayız. Bir süre daha da böyle devam edicek.

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Çok Şükür Annem ve Babam Moron


Misafir yazar Ela tarafından kaleme alındı.

İşte size 3 yaşına yaklaştığım şu günlerde neler için şükrettiğimin listesi şekerler:

1. Çorap çekmecemin arkasına sakladığım biraz çiğnenmiş sakızlarımı annemin henüz bulamadığına şükrediyorum.

2. Annemle babamın günün sonunda zilyon isteğimden hangisine ''Evet'' hangisine ''Hayır'' dediklerini hatırlayamayacak kadar bitkin olmalarına şükrediyorum. Bazen onları o kadar yoruyorum ki birbirleri ile diyalog kuramayacak kadar bitkin oluyorlar. Böylece ben ne istiyorsam alıyorum.

3. Büyükanne ve büyükbabalarımın transyağlar, kurşun bazlı boya veya hatta araba güvenliği konusunda pek birşey bilmemelerine şükrediyorum.

4. Kendi yaşıtlarımla tuvalet hakkında konuşabildiğim zamanları çok seviyorum.

5. Annemin gözlerinin gittikçe bozulmasına şükrediyorum. Böylece DVD menüsünde bir bölüm yerine tüm bölümleri seçebiliyor ve bana da daha fazla Caillou izleyebilme imkanı tanıyor.

6. Oyuncak bebeklerimin odama kusmayı bıraktığına şükrediyorum (yazık onlara hastalardı).

7. Artık daha güçlü olduğum ve istediğim sandalyeyi istediğim yere sürüklediğim için benden hiçbirşey saklayamadıklarına şükrediyorum. Herşeyi bulurum.

8. Ve son olarak, anne ve babam için şükrediyorum çünkü onların vasat ebeveynlik yetenekleri olmasaydı yaptığım hayvanlıkların yarısını bile yapamazdım. Teşekkürler Anne ve Baba!

12 Haziran 2011 Pazar

35 Aylık Ela ile Süt Gerçekleri



3 yaşına yaklaşan, bebeklikten çıkıp küçük bir çocuğa dönüşen bir kızım var. Hala annesini emiyor. Hem de her gün. Ece doğduğundan beri emmek isteğini artırdı. Şu an hergün 1 kere meme emiyor. Etraftakiler kızıma sürekli, ''Sen büyüdün, yeter artık'' falan diyorlar. Hepsine kızıyorum, ''nasıl isterse öyle yapar siz karışmayın'' diyorum. O annesinin sütünü istediği kadar alabilir, onun hakkı. Ece'nin de. Çocuklarıma karışılmasına gerçekten sinirleniyorum. Hiç emzirmeyen insanın da kendi seçimi, uzun süre emziren insanın da. Ben bu deneyimi yaşamakdan memnunum.

Neyse ben aslında eğlenceli birşeyler anlatıcaktım. Konuya dönelim. Ela kocaman, aklı başında ve ağzı bol laf yapan bir çocuğa dönüştüğü için, aramızda öyle her anneye nasip olmayacak konuşmalar geçiyor. Sütle ilgili gerçekleri küçük bir çocukdan öğrenip emin oluyorum..
İşte bazı örnekler ve Ela ile yaptığım süt deneyleri:
Ela artık bir profesyonel;

* Ece'den sonra Ela'yı emzirerek sütümü artırdım ben. Ece daha küçükken Ece'yi emzirdikten bir saat sonra Ela'yı emziriyordum. Ve sütüm görünür şekilde arttı.

* Pompa yeteri kadar süt çekemez. Bazen sütümü sağdığımda 30 cc süt çıkar. Ela'yı çağırıp emziririm. Ela bu çıkmayan sütün üstüne bir 10 dk daha emer. ''Var mı kızım süt'' derim. ''Var annecim'' der. Sonra bitince ''bitti anne, hepsini çektim'':) der. Yani çocuk emdikçe süt gelir.

* Süt bitince bittiğini haber verebilen bir çocuk süper oluyor. Bazen emerken ''Anne süt gelmiyor ama dur biraz daha emeyim gelir'' diyor. Şaka yapmıyorum. Artık bu konuda prof oldu. Biraz daha emiyor, ''hah şimdi geliyor'' der. Ve biraz daha emip yine bittiğinde söyler. ''Hepsini çektim''.

* Emdikten sonra ''Anne çok rahatladın mı?'' diye soruyor. Yani süt birikirse, canınız acırsa birebir diyebilirim. ''Evet kızım'' derim. ''Ben emmesem napardın dimi?'' der.

* Çok komik ama sağmayı resmen biliyor. Emerken alttan üstten bastırıp daha çok süt getirtiyor.
* Bir gün ''Anne sütün tadı acı'' dedi.. ''Öyle mi?'' dedim. Belki de bu ay civarında tadı değişiyordur. ''İstersen bırak'' dedim. ''Dur bi bakııım'' dedi. Biraz daha emdi. '' Hah şimdi düzeldi, senin sütün oldu'' dedi. Çok ilginç bir deneyim.

Yani Ela sütle ilgili bana çok şey öğretti. Ve hem o onun yaşındaki çocukların çoğunun yaşamadığı şeyleri yaşıyor hem de ben çok değişik şeyler yaşıyorum.
Evet hem Ece hem de Ela emiyor. Ama Ela'nın tekrar emmeye başlaması bizim için çok değişik oldu. Süt veya emzirmeyle ilgili başka soracağınız birşey varsa Ela'ya sorabiliriz.


7 Haziran 2011 Salı

Yat Limanı ve Bebelerle Tekne Turu

Dedik ya bu sene Antalya'yı başdan turist gibi geziyoruz diye. Geçtiğimiz akşam eski yat limanına gittik. Oldukça masumca gezme fikriyle başlayan gezimiz birden kendimizi 3 kadın, 1 çocuk ve 1 bebek bir teknede bulduk. Ela ile kendimize teknenin önünden biryer bulduk bulmasına da akşamüstü coşan deniz yüzünden sallandık da sallandık. Benim midem tam kalkmak üzereydi ki neyse ki 1 saat süren turumuz sona erdi. Bu sene birçok şeyi hayatında ilk kez yapan Ela kuzusu yine en fazla eğlenen oldu.

Teknedeki Rus çocuklarla kaynaştı oyunlar bile oynadı. Antalya'da çok rus var ve çok da rus çocuk var. Bu sene Ela'nın kişisel bir tercümanı da var. Sürekli gidip gidip rus çocukları ile oyun oynuyor. Dilini anlamayınca da ''Ekaaaa, gelirmisin senin dilinde konuşuyorlar'' diye yanına çağırıyor. Birkaç kelime bile öğrendi. Bugün çocuklara ''İde suda'' dediğini duyunca şaşırdım. Eka'ya sordum gerçek bir kelimeymiş. ''Gel buraya'' demek istiyormuş. Bizim kız iletişecek başka yolu yok. Ve bunu yapabileceği heryoldan yapmaya çalışıyor.

Yat Limanı'na gelince bize güzel vakit geçirtti. Ela hemen daha büyük tekneye de binmek istedi. Bu çocuklara bu yaşlarda yaptırılan aktiviteler bence çok güzel yerini buluyor. Sonra insan büyüyünce bazı şeyleri denemeye bile öğrenilen korkularla yanaşmıyor.

Antalya bugün itibari ile 30 dereceyi geçti. Benim sıcağa dayanıklılık ibrem de bir kademe daha geriledi. Boşuna bu mevsimde gelmiyoruz. Benim balkabağına dönüşmem yakınlaşmaya başladı gibi hissediyorum. Bakalım ne kadar dayanıcam. Perşembe babamız geliyor çok mutluyuz.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Konuş, Konuş, Konuş


Konuş konuş, konuş, konuş, konuş, konuş.

Bu 3 yaşına yaklaşan kızımı özetliyor. Bu çocuk konuşabiliyor. Konuşmak hakkında bile konuşuyor. Kendi sesini duymak için konuşuyor. Hiçbir şey hakkında konuşuyor. Ben çok konuştuğumu düşünürdüm; bu çocukdan sonra hiç konuşmuyormuşum.

Belki bu normal bir 3 yaş davranışıdır bilmiyorum. Belki biraz geveze bir 3 yaş çocuğu bilemiyorum. Fakat bildiğim birşey var ki sürekli durmayan geveze beni akıl sağlığımın sınırlarına itiyor ve yemin ederim ara vermezse, muhtemelen atlayacağım.

"
Neden?"

"
Anne, o ne?"

"
Anne. Anne. Anne. Anne."

"
Holly Dolly'i seyretmek istiyorum."

"Bir dondurma istiyorum
."

"Dışarı çıkmak istiyorum
."

"Kendim yapacağım
."

"Çişim var
."

Bunların hepsi mi? 5 saniye içinde söyledikleri.

Ve bana komik gelen şu ki, biz, anne babalar her zaman ilk çocuğumuzu daha ilk ba ba, ga ga dedikleri günden itibaren konuşmaya itiyoruz. ''Anne'''yi, ''baba'''yı duymak istiyoruz çünkü ilk kelimeleri çok tatlı. Anneanne, babaanne, dedeler, arkadaşlar, yabancılar duysun istiyoruz.

Sonra konuşmayı itmeye devam ediyoruz. Biliyorum, gelişimleri için iyi. Fakat gerçekten konuşmaya başladıklarında da sussunlar istiyoruz. Bazen. Kafamız kaldırmıyor. Kendimin olana kadar küçük çocukların ne kadar konuştuğunu hiç ama hiç farketmemişim.

Şu sıralar bizimle konuşması yetmedi. Ela'da hayali arkadaş dönemi başladı. Sizinkilerde de oluyormu bilmiyorum ama Ela şu ara arkadaşlarını hep yanında gezdiriyor. Bir elinde İdil öbür elinde Duru onlarla geziyor. Onlarla sürekli konuşuyor. Evet bu arkadaşları gerçek arkadaşları ama onların hayali ile geziyor. Aslında çok tatlı buluyorum bu durumu ama bu Ela'nın hiç durmadan konuşmasını sağlıyor. Taşlara surat çiziyoruz, onlarla da konuşuyor. Böyle bir ihtiyaç içinde sanırım.

Bu konuşma ile birlikte bana çok süper gelen birşey daha var. Tüm annelerin edindiği alışkanlık - ''görmezden gelme'' alışkanlığı. Bir arkadaşımın kızı ona ''Anne, anne, anne, anne'' derdi ve o hiç duymazdı bile. Şimdi nasıl yaptığını anlıyorum. Bazen ben de yapıyorum. Bazen beynimin iç bir ses kapatma düğmesi oluyor gibi oluyor ve hiç birşey duymuyorum.

Biliyorum bunu size neden anlattığımı merak ediyorsunuz. Neden sızlanıyorum? Çünkü bugün farkettim ki. 8 ay içinde Ece hanım da az uz konuşmaya başlayacak. Bu manyaklıktan iki tane olacak evde.
Evde iki tane konuşan çocuğum olacak.
Bu şu an Ela'nın konuştuğunun iki katı konuşmak demek. Nasıl hayatta kalacağım ben? Bu deliliği nasıl durduracağım? Daha önce bunu yaşadıysanız veya şu anda bu aşamadan geçiyorsanız benim için gülüyor olabilirsiniz. Eğer neden bahsettiğimi bilmiyorsanız da bana gülüyor olabilirsiniz. Fakat inanın bu gülünecek birşey değil.

24 Mayıs 2011 Salı

Mis Gibi Çorba

Misafir Yazar Ela Naz tarafından kaleme alınmıştır.

Güzel bir çorba için daha iyi bir zaman olabilir mi? İşte geçen gün yaptığım harika çorbanın tarifi. Benim tarifim, transyağlar, yağlar hatta gıda içermese de, diyette olan nankör annem bir parça yemeyi bile reddetti. Neyse ne. Bana daha fazla kalır. Daha iyi.

İşte benim tarifim:

İçindekiler:
-6 veya 12 kap su
-2 avuç çamur
-287 boya kalemi parçası, kırılmış
-8 boru temizleyici
-Bir tüp yapıştırıcı
-5 parça tebeşir
-7 taş
-2 parça gül yaprağı
Opsiyonel: içi kumlu tırnaklar, ataç ve aliminyum folyo.

Yönlendirmeler: Kullanmaman gereken bir kaseye banyo suyundan koy. Yol üzerinde giderken oraya buraya döktüğüne emin ol. Tüm içerikleri al ve kaseye boca et. Tüm içindekiler dışarı fırlayana kadar karıştır. Halıya falan bulaşığın yayılmasına özen.

Hazırlama Zamanı:
Annen seni durdurana kadar.

Servis:
2 oyuncak bebek, 3 peluş hayvan ve bir sürü karınca.

Temizleme Zamanı:
Keşke bilsem. Annem temizledi. Sanırım birkaç saat almıştır.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Son Diyaloglar

O kaaadaar çok konuşuyor ki bu diyaloglar geçtiğimiz haftadan notlar.

Ben: Kızım lütfen birkaç dakika sussana.
Ela: Ama anne ağzım durmak istemiyor.
--------------------------
Ela: Bunu giydim çünkü üstümde bu var anne.
--------------------------------
Ela: Anne bu şarkının adı ne?
Ben: Bilmiyorum kızım.
Ela: Bi düşün.
----------------------------
Ela: Anne ben bir kardeş daha istiyorum.
Ben : Emin misin kızım?
Ela: Evet, ama bir kardeşim daha olunca Ece'ye artık gerek kalmıycak mı?
----------------------------
Ela: Anne filimin adı ne?
Ben: Kız mı erkek mi?
Ela: Sanırım hayvan.
-------------------------------
Ela: Anne kızma ama sanırım kulağımda hamur burnumda da şeker var.
Ben: Ne kızım? Nasıl oldu? (Telaşla)
Ela: haha anne ben sanırım biraz kandırıkçıyım.
-----------------------
Ela: Anne, bacağımda karnım ağrıyor.
---------------------------
Ela: Anne bu ayın bir tarafını kim yemiş?
--------------------
Ela: Anne babam senin kocan mı?
Ben: Evet kızım.
Ela: Ama senin baban benim kocam niye değil?
----------------------------
Arabada:
Ela: Anne aynaya bakman bitti mi?
Ben: Neden? Orda görmemi istemediğin ne yapıyorsun?
Ela : Arabada uyuyabilir miyim? Yoksa beni ayakta mı tutacaksın?
Ben : İstersen dinlenebilirsin.
Ela: Çok yorgunum. Dinlenmem gerek ki yemekden sonraki dans kısmında uyanık olmalıyım. (Yemekden sonra bir dans kısmı olacağına dair fikri nerden geldi hiç bilmiyorum).

27 Nisan 2011 Çarşamba

Ela'nın Kurabiyesi

Ela sonunda kendine geldi. Veeee 10 gün beslenmemesinin acısını çıkarmaya başladı. Bu çocuk aç. O arayı kapatacak. Ela'yı hiç böyle görmedim. Yemek yiyor, 1 saat sonra tekrar acıktım diyor. Ve kandırmak için değil, tekrar yiyor. Ben de sağlıklı yesin diye uğraşıyorum.

Kurabiye diye tutturunca, kendi gıdanı kendin yap dedim. Böylece Ela hanım cevizleri kırarak, içinden çıkararak, balını kendi ekleyerek, muzunu kendi ekleyerek, şekersiz unsuz bir kurabiye yaptı. Kurabiyelere hepimiz bayıldık da, Ela kurabiyelerle birlikte içine koyduğumuz mısır gevreklerinden de bolca yedi. Bakalım bu yemek furyası ne zaman biticek. Herhalde herpes yüzünden kaybettiği 1 kg'ı alana kadar durmayacak.


26 Nisan 2011 Salı

Eğlencelik

Bu diyalogları biriktirmişim son birkaç aya ait. Unutmuşum. İyi eğlenceler.

Ela: Anne, sinekler nereye kaka yapıyor? Biz görüyor muyuz?
Ben: Bilmiyorum kızım.
Ela: Ya kafama yaparlarsa
-----------------------
Ela: Baba şu mağazaya bak . (Karanlık ve ıssız bir yolda boşlukta bir ışığı gösteriyor)
Baba: Ne mağazası kızım nerde.
Ela: Bak baba şurda işte. Mağazaya bak.
Baba: Yok kızım orda mağaza falan.
Ela : Baba baksana mağazaya.
Baba: Kızım ne işi var orda mağazanın
Ela: Dimi
-------------------
Çıplak bir şekilde dışarı koşarken
Ben: Kızım dışarı çıplak koşamazsın.
Ela: Ama anne koşmayacağım ki.
------------------
Ela: Senin adın Esra değil, Senin adın Anne.
--------------------------
Ela: Bu en güzel doğum günümdü anne.
Ben: Kızım bugün doğum günün değil ki. Bugün 23 nisan
Ela: Anne bugün en güzel 23 Nisandı.
-------------------------
Ela: Anne çişim geliyor. Aşağı indiğini hissedebiliyorum.
--------------------
Ela: Anne bugün çok kar yağacağını biliyordum çünkü ben kar dansı yapmıştım.
---------------------------------------
Ela: Anne ben senin arabandan daha hızlı koşuyorum.
---------------------------------------
Ela: Anne; Babamla sen beni yaptıysanız, dişlerimi nasıl taktınız? Ece'nin dişlerini niye takmadınız?
-----------------
Ela: Ben bu peyniri yemem anne.
Ben: Neden kızım?
Ela: Bu peynir erkek peyniri anne. Ben kız peyniri istiyorum.
---------------------------------------
Ela: Anne çamaşır makinesinin çişi gelmiş. Sallanıyor baksana.
-----------------------------------------
Ela: Anne tatlı yemeyi bırak da bir tane elma ye.
--------------------------
Bir amca: Ne güzel ismin var senin. Büyüyünce ne olacaksın? (2.5 yaşında bir çocuk için ne salak bir soru diye düşünürken)
Ela: Onsekiz
--------------------------------
Sütümü sağdıktan sonra sağdığım süte dokununca
Ela: Anne sen sütünü nasıl ısıtıyorsun karnında ateş mi var?
------------------------
Ela: şşşşşş anne, karnımdaki bebek uyuyor.
------------------------
Ela: Hey anne, az konuş daha çok araba sür. Bir de yavaş sür kafam dönüyor.
----------------------------------
Ela: Anne sen küçükken dinazorlar var mıydı?
Ben: Yoktu kızım.
Ela: O zaman kesin Müco dedem küçükken varlardı.

18 Nisan 2011 Pazartesi

Ela'nın Herpes Deneyimi

Bugün herpes virüsümüzle savaşımızın 6. günü. 6 gündür Ela sadece sıvı ile besleniyor diyebilirim. Bunun 3 günü su bile içmedi. Sadece meme emdi.

Herpes'le karşılaşanlar için önce genel bilgi verelim. Herpangina (Herpes) virüsü, Stomatit Aftöz olarak da geçiyor ve çocuklar ilk karşılaştığında çok ciddi hastalık yapıyor. Tedavisi yok, adı üstünde virüs. Vücut kendisi yeniyor ve bağışıklık kazanıyor. Bir daha bu şekilde hastalanmayacak yani. Büyük bir insanın ağzında aft veya dudağında uçuk şeklinde olan virüs küçük çocuklarda böyle ağır bir hastalık yapıyor. Su çiçeği ve 6. hastalık diye de bilinen hastalıkları da bu virüs yapıyormuş. Başka bir çeşidi. Uçuklu birinin öpmesi, kaşığının, bardağının kullanılması ile bulaşabiliyor. Toplam 10 günde geçiyormuş ve bunun ilk 4 günü yüksek ateşle, birlikte ağızda yaralar çıkıyor ve ağır seyrediyor. Küçük çocuklarda serum gerekliliği olabiliyormuş. Biz Ela anne sütü aldığı için biraz şanslıydık.

Ela ilk 3 gün çok ciddi ateşlendi. Ateş düşürücü ile bile inatçı bir ateşi oldu. İkinci gün ağzındaki yaralar başladı ve Ela ağzını kapattı. Kapatmamak mümkünmü, dudaklarının içi, dilinin üstü, ağzının içi ile abartısız onlarca yarası var. Bir de üstüne dişetleri şişti, kızardı. Ağzına tam 3 gün katı hiçbirşey almadı. Biraz su içti ve 3 gün boyunca sadece anne sütü ile beslendi. Bu da bu yaşdaki çocuk için biraz şanstı diyebilirim. Geceleri sürekli acıdan ağlayarak uyandı. 4. gün çok güvendiğimiz bir doktorun önerisi üzerine yemek yedirmeden önce ''DENTİNOX'' isimli jelden dişetlerine sürmeye başladık ve günde 3 kere birşeyler yedirip, su içirmeyi başardık. Bu jel uyuşturucu etkisi gösterip, o bölgede anestezik etki yapıyormuş, böylece acısı azalan çocuk birşeyler yiyebiliyor. Çocuğunuz bu hastalığa yakalanırsa kullanın derim, hastalığı geçirmiyor ama konforu çok artırıyor. Özellikle su içirebilmek elzem.

Bugün 6. günümüz. Ateşimizi 4. gün kontrol altına aldık. Henüz yaralar geçmedi ama jel ile günde 3 kere birşeyler yiyebilmeye başladı. 4 gün daha yolumuz var. Ela zayıfladı, gözleri çöktü, çok yıprandı. Umuyoruz Ece'ye geçmemiştir. Teyakkuzdayız. 2-12 gün kuluçka süresi olan bu hastalık için ağzında uçuk olduğunu söyleyen büyüklere çok dikkat edin. Sonuçta bunu da atlattık sayılır diyebilirim. Daha beterleri bizden uzak olsun. Deneyimlerimizi yazalım ki bundan sonra olanlar okuyup benim dönüp dönüp Burcu'nun yazısını okuduğum gibi sabır bulsunlar. Geçti sayılır ama çok zor geçti.

14 Nisan 2011 Perşembe

33 ay - 3 yaşa 3 ay


İlk eniğimiz olan Ela hatun dünya üzerindeki en hızlı 33 ayını tamamladı. Ve bu süre içinde kendine tırmanacak yeni yerler, yeni yaramazlıklar yarattı. Kendi yaşıtları içinde en yükseğe tırmanma dalında madalya kazanan Ela hanım, şimdilerde ise bacaklara ve düz duvara tırmanmaya başladı. Ben artık hamileliğimde beni bir örümböcekin ısırdığına nerdeyse eminim.

30 ayı geçtiğinden beri nerdeyse sihirli bir değnek dokundu ve gerçekten sakinleşmeye, makulleşmeye başladı. 33 aylık Ela artık kendi kendine;
- Katı gıdaları yiyebiliyor.
- Bunu söylememe gerek yok ama istediği yere çıkıyor ve iniyor. (Ne kadar yüksek olursa olsun)
- Üstünü çıkartabiliyor.
- Üstünü giyinebiliyor. (Ancak yardım isterse yardım ediyoruz)
- Araba koltuğuna kendisi çıkıp oturuyor, araba durunca kendisi kemerini açıp aşağı kendisi giyiyor.
- Ayakkabılarını biraz yardımla kendisi giyiyor.
- Düğmelerini ilikliyebiliyor.
- Tuvaleti geldiğinde klozetine kendisi oturuyor. Çişini yapıyor. Lazımlığını tuvalete döküyor. Yükselticiye çıkıp ellerini kendisi yıkayabiliyor.
- Dişlerini fırçalayabiliyor. Su alıp tükürebiliyor.
- Laptopun mouse'u ile istediği şeye gidip tıklayabiliyor.
- Ipod kullanabiliyor. Bir iki oyun oynayabiliyor.
- Daha yeni anlamlı çizgiler çizebilmeye başladı. 4*5 lik yapbozları yapabiliyor.

Aklıma gelip tarihe not atacaklarım bunlar. Ela 3 gündür sürekli ateşleniyor. Son 8 aydır Ela ateşlenmiyordu bile. Bu sefer çok sağlam bir virüsle karşı karşıya. Çok yoruldu, çok yıprandı. Burcu da yazmıştı bu virüsü. Herpes simpleks. 6. hastalığı da bu virüs yapıyormuş. Biz de serumluk olmadık. Çünkü Ela'nın bir avantajı var. Böyle durumlarda anne sütü alabiliyor. Bugün bütün gün sadece anne sütü ile beslendi. Ve gerçekten susuzluğuna etki etti. Ela biraz daha iyi oldu diyebilirim. Ama Ela üstüne bir de kulak enfeksiyonu eklediği için malesef antibiyotik de almaya başladı. Anlıyacağınız durumumuz zor. Şimdi Ece'ye de geçmiş olmasından çok korkuyorum. Umarım ona geçmeden atlatırız. Ah şu çocukları öpmeseler, ne var ki.

10 Nisan 2011 Pazar

Küçük Çocuklar Aşağılıklara Karşı

Bazı belirgin davranışlar eğer yetişkinler tarafından yapılırsa onlara aşağılık denir. Ama bu aynı davranışlar küçük boylu bazı insan evlatları tarafından yapılırsa, insanların çoğu omuzlarını silker ve ''küçük çocuk'' (toddler) işte der.

Aşağıdaki örnekleri okuyun, herhangi bir şeye göre sıralanmadılar. Aklıma nasıl geldiyse. Şimdi de bu davranışların yetişkin birisi tarafından yapıldığını bir düşünün. Ne derdiniz. Şimdi de gözünüzün önüne küçük bir çocuğu, zorlanıyorsanız Ela'yı bunları yaparken getirin. Ben hiç zorlanmadım.

1. Cumartesi sabahı birisi odanıza bağırarak girer, ve yatağınızın üstünde tüm uzuvlarınıza basarak zıplar ve kalkıp onunla birşey yapmanızı ister.

2. Birisi gece yarısı uyanıp, akciğerlerinin olanca gücüyle anırarak bağırır. Siz korkuyla sıçrayıp oraya gidip, ne olduğunu sorduğunuzda ise, sadece susadığını ve hemen su istediğini söyler.

3. Birisi banyoya gider ve kakası bittiğinde size bağırıp, gelip poposunu silmenizi söyler.

4. Birini bir yere doğru yön göstermek için elinden tutarsınız ve aniden tüm kas kontrolünü kaybedip çuval gibi yere yığılır. Hadi bakalım şimdi o insanı gitmek istediğiniz yöne sürüklemeniz gerekiyor.

5. Birisi araç gereçleri kullanabildiği halde kaşık ve çatalları yere atıp elleri ile yiyeceğe dalar. Buna makarna veya süt gibi yiyecekler de dahil.

6. Bu aynı insan yiyeceklerini masaya, sandalyeye sürecek; birazını yere atacak ve birazını da kendi saçına veya ulaşabildiği çevredeki herhangi birine sürecek.

7. Ortam ne kadar sessizse bu insan o kadar daha gürültücü olur.

8. Restoran gibi umumi biryerdesiniz. Ordan ayrılma zamanı geliyor ve bu insan destansı bir kriz çıkarıyor. Bağırıyor, çığlık atıyor, ağlıyor. Kalmayı talep ediyor ve dinlemeyi, susmayı reddediyor ve yine bükülmeye başlıyor. Omurgasız gibi. Kollarınızın arasından kayıyor.

9. Birisi özel eşyalarını alıyor ve evinizin her tarafına saçıyor. Eşyalarını toplamasını isterseniz sizi umursamıyor, bir laf uyduruyor veya ağlamaya başlıyor. Sonunda siz onun kişisel eşyalarını topluyorsunuz.

10. Birisi yabancılara sizin hakkınızda yalanlar, sırlar veya kişisel bilgiler anlatıyor. Mesela kapı çaldığında gelen postacıya ''gelemeyeceğinizi çünkü çiş yaptığınızı'' söyleyebilir.

Eminim bunları bir yetişkin yapsa siz de aşağılığın teki olduğunu söylerdiniz. Ama bir küçük çocuk yapınca ''2 yaş sendromu'' veya ''korkunç 3'' oluyor. Sizce de öyle değil mi? Kimseyi dışarda bıraktım mı?

28 Mart 2011 Pazartesi

Ela'nın İlk Kütüphanesi

Ela bir lunatik olmakdan çıkmaya yakınlaştı. İlk kez biryere gittik ve biryerlere tırmanmadan, pencerelerden sarkmadan, normal insanlar gibi davrandı. Kitaplara zaten çok ilgisi var. Ali Dayı Kütüphanesi çok güzeldi. Beraber kitaplar okuduk, yapbozlar yaptık. Gittiğimiz saatte de masal saati varmış. Bir abla masal okuyor, çocuklarla konuşuyor. Gördüğüm en hipnotize saatlerini yaşadı. Kesinlikle ordan çıkmak istemedi. Evimize yakın olsa sürekli götürürüm ama malesef arasıra gidebileceğiz.

Ela'nın inanılmaz bir hafızası var. Eski oturduğumuz evin alt sokağından geçerken orasının eski evimiz olduğunu hatırlıyor ve o söylüyor ''eski evimiz diye''. Tam 1 sene önce 1.5 yaşındayken Binbirçiçek kreşinin ritm dersine götürmüştüm. Geçen gün o sokakdan geçerken bana ''Anne bak burda tavşan sevmiştik'' dedi. Ben bile sonradan hatırladım orada tavşan olduğunu ki, onun yaşı için bu kadar net lokasyon hatırlaması bile çok ilginç. Babama benzediğini düşünüyorum. Babamın da inanılmaz bir hafızası vardır. Antalya'dan Ankara'ya gelirken kaç km sonra hangi levha olduğunu ordan kaç km sonra sağa hafifçe kıvrılacağını ve soldaki mesire yerinin adını ve altından su aktığını anlatır. Km km herşeyi bilir. Benim de görsel hafızam çok iyidir ama Ela tamamen hafıza konusunda babamdan birşeyler almış diye düşünüyorum. Yaşının çok ötesinde bir hafızası var. Evdeki herşeyin yerini biliyor, neyi nereye sakladığımızı hatırlıyor. Umarım bunu işleyebiliriz.

Ela kendini kurtardı diyebilirim. Dişlerini kendisi fırçalıyor. Çişi geldiğinde tuvaletine kendisi çişini yapıyor, kilodu ve pantolonunu kendisi çekiyor, lazımlığını kendisi tuvalete döküyor ve yükselticinin üstüne çıkıp ellerini yıkayabiliyor. Yemeğini kendisi yiyor. Abuk subuk şeyler giyinse de artık kendisi giyiniyor ve soyunuyor. Zaten soyunma kısmı hala favorisi. Sürekli soyunuyor ve kendi istediği şekilde giyiniyor. Geçen gün dizaltına kadar inen bir kazakın altına eşofman altı ve yağmur çizmeleri giyerek dışarı çıkmak istedi. Hiç ellemedim, o kadar komik gezdi ki. Biliyorum yargılayıcı gözleri ben alıyorum ama önemli değil. O mutlu bir çocuk gerisi hiç umrumda değil.

8 Mart 2011 Salı

Mahsur Kaldık.


Fotoğraflar bugünden. Kar yağıp da mahsur kaldığımız anlarda Ela ile kendimizi dışarı atıp biraz karda gezdik. Burda inanılmaz bir tipi var. Mahsur derken gerçekten mahsur kaldık. Coca işte mahsur kaldı eve gelemedi. Annem burda mahsur kaldı evine gidemedi. Uzun zamandır böyle birşey yaşamadık. Biz yine de evde ve dışarda eğlenmeyi denedik. Poğaçalar yaptık. Taklalar falan attık. Sonuçta çocuklar o kadar azdı ki, ikisi de çok zor uyudu akşam. Şimdi asayiş berkemal elimde çay İstanbul yolundaki arabaların yolda kalışlarını seyrediyorum. Yine de güzel bir manzara var dışarda. Kar bütün pislikleri örtüyor sanki. Ama aklıma dışarda yatmak zorunda olanlar geliyor. Çok üzülüyorum öyle düşününce. Herkese sıcak bir yuva diliyorum.

Bu diyaloglar da bugünden..
Ela: Anne, kaka popomdan mı çıkıyor?
Ben: Evet, canım.
Ela : Yemeklerde mi oraya gidiyor?
Ben: Evet, tatlım.
Ela: Kakaları mı sıkıştırıyor?
Ben: Hayır, Miden alıyor kaka olucak yemekleri popona gönderiyor. Popon da kaka yapıp tuvalete atıyor. (o sırada dua ediyorum cevaplayamayacağım birşey sormasın, çünkü çok açıldım).
Ela: (Bir süre sessiz) Anne, benim kakam konuşuyor!
Ben: Hayır tatlım konuşmuyor.
Ela: Evet tabii konuluyor. ”viiiii” diyo.
Ben: (gülerek) Bazen kaka çıkarken o sesi çıkarır canım haklısın.
Ela: Anne, Bazen de çok BÜYÜK ses çıkarıyor!



Akrabalar hakkında konuşuyorduk. Ela’ya deden kimin babası, kimin kocası, baban kimin kocası, yok şu kimin neyi diye soruyoruz o da cevap veriyor. En son
Ben: Eka kim peki?
Ela: Bildiğin Eka işte:)

23 Şubat 2011 Çarşamba

Süpersonik Biberon

Hayır arkadaşım bu bir su reklamı falan değil. Su şirketleri de peşimden koşuyordu zaten. Ama bak iyi fikir sanal reklam uygulamasına başlasam accık da para kazanırım bu işten. Her neyse konunun özüne dönersek yukarıda gördüğünüz icat, Ela'nın tüm biberonları 2 gün içinde kırması ve hala dana kadar olmasına bakmadan biberonla süt ve su içmek istemesi üzerine anırarak ''beberon beberon'' diye ağlamasını müteakip babasının her zamanki Mak Gayvır kişiliğinin yüzüstüne çıkıp pet şişeden kızına el emeği göz nuru beberon yaratması olayının ürünüdür. Boşuna yok BPA'sız alalım bizim enikler zehirlenmesin, ay cam alalım daha sağlıklı diye kıvranmışız. Al işte mis gibi dışarda 0.5 tl satılan pet şişe, hem de polikarbonat değil. Üstünü de delip ağzını geçirdinmi mis gibi beberon. Daha ne istiyosun yurdum halkı. Sen de ol kendinin Mak Gayvırı yavrucuklar ağlamasın, ülke ekonomisine de katkı olsun ne diyim.

Not: Ekranınızın renk ayarı ile oynamayınız bu Ela'nın yüzündeki renkler hergünkü sanatsal çalışmalarının ürünüdür. Artık kalıcı olduğunu, isminin anlamını yüzüne yansıtmaya çalıştığını düşünüyoruz.

Bir de bugünden diyalog ekliyoruz.

Ela: Bana erişte çorbası yaparmısın anne?
Ben: Yapamam canım nasıl yapılacağını bilmiyorum..
Ela: Bak şimdi bunları pişir. Tabağıma koy

Afiyet olsun

11 Şubat 2011 Cuma

Ela TAAAM 31 Aylık


Ela şu 31 aylık hayatının altın zamanlarını yaşıyor. Bir hikayeler, bir konuşmalar, herşeye karışmalar, acaip oyunlar. Sürekli oyun modundayız, çok da keyifli vakitler geçiriyoruz. Son 1 aydır, yani Ela 2,5 yaşını geçer geçmez değişti. 2.5 bir dönüm noktasıymış. Uykusu gelip de saçmalamazsa, daha bir mantıklı, daha bir çocuk oldu. Veee çılgın ''neden'' dönemimiz artarak sürüyor. Herşeye herşeye nedeeen?

Aşağıda Ela'nın kaydetebildiğim bir takım diyalogları.

Ela masanın üstünde yemek yemek ister.
Eka: ''Ela'cım oraya çıkılır mı? Neden çıkıyorsun?''
Ela: ''Neden olmasın Eka'cım?''
----------------------------------------
Baba: Beni sevdiğin için mi öpüyorsun, burdan kaçmak istediğin için mi?
Ela: Seni seviyorum baba, ama o kadar da değil.
---------------------------------------------------------
Ben: ''Kızım bak şu saçlarınla oynama, Kestiricem.''
Ela: ''Kat kat kat mı anne?''
--------------------------------
Ela:(Kuaföre) kat kat kat kes abi
KEsildikten sonra anneannesine: Kat kat bu mu şimdi?





--------------------
Ela : Dayı fatmagil senin arkadaşın mı?
Dayı: ha?
Anneanne: Sen niye fatmagül'e bakıyorsun? hadi yatağına
Ela: Sanane
----------------------------------
Anne, pilates yapıyordur.
Ela: Anne patates mi yapıyorsun?
Anne: Evet kızım.
Ela: Yoruldun mu annecim
Anne: Evet kızım ya çok yoruldum.
Ela: O zaman yapma.

24 Ocak 2011 Pazartesi

En Favori Kızım

En Favori Kızım
Ela'ma: En çok seni seviyorum. Annelik dünyası ile beni sen tanıştırdın ve bizi bir aile yaptın. Ne kadar tatlı ve iyi bir çocuk olduğuna bayılıyorum. Küçük kardeşini sevmene, onu gidip gidip öpmene ve şimdiden sahip çıkmana bayılıyorum. Benimle geçirdiğin her yalnız zamanı çok özel düşünmeni çok seviyorum, markete bile gitsek. İki kız arkadaş gibiyiz. İnsan ve hayvanlara da aynı şekilde şefkatli olmana bayılıyorum. Nasıl güzel sarılıyorsun ve ''annem'' diyip bırakmak bilmiyorsun. Her zaman çok düşüncelisin. Bu yaşda bile. Mimiklerin, konuşman o kadar tatlı ki, bayılıyorum. Etraftaki insanlardan, herkesden ne kadar tatlı ve akıllı olduğunu duymak harika, öyle olduğunu ben de bilsem bile. Nadir durumlarda senden uzaktaysam seninle telefonla konuşmaya bayılıyorum. Akşamları sana kitap okumaya, banyoda bıcır bıcır konuşarak banyo yapmana, gözlerine, çok bilmiş dilliliğine, sözcükleri kendi dilinin döndüğü şekilde söylemene bayılıyorum. Beni şaşırtan cevaplarına hayranım. İyi ki kızımsın. Sen tam anlamıyla benim favorimsin.


Ece'me: En çok seni seviyorum. Dünyadaki en tatlı bebeksin ve ben gerçek anlamda 4 aydır seni kucağımdan yere koyamıyorum. Coşkunu ve hevesini çok seviyorum. Bir önceki akşam nasıl yatağına gittiğinden bağımsız olarak her sabah muhteşem bir modda uyanmana ve bana biraz daha vakit verip kendi kendine mırıldanmana bayılıyorum. Yüzüme her baktığında ağzın yarılcakmış gibi gülmene. Ne kadar çabuk seni memnun edebildiğime bayılıyorum. Boynunun kokusuna ve gözlerinin hala rengini tam anlayamadığım sihirli renklerine bayılıyorum. Ellerini tutmaya ve bana bakarken yaptığın suratlara bayılıyorum. Kendi kendine konuşa konuşa uyumana bayılıyorum. Heyecanlandığında sesinin o kadar yükselebilmesine ve sevinçle ciyaklamana bayılıyorum. 4 ay içinde hayatımın merkezine oturmana bayılıyorum. Kız kardeşine hayranlıkla bakmana, gülmene bayılıyorum. Tavşanına sarılmana ve şimdiden kendine bir arkadaş seçmene çok gülüyorum. Tatlılığına, gülmene bayılıyorum. İyi ki kızımsın. Sen tam anlamıyla benim favorimsin.


22 Ocak 2011 Cumartesi

Çık Dışarı Oynayalım

Ece doğduktan sonra, kıskançlık bizim evde 2 yaşında bir kız çocuğu olarak beliriverdi. Şeker Ela, onu ne kadar hazırlamış olursak olalım; uyku bölünmeleri, bebek ağlamaları, anne ve babanın ilgisinde azalma ile nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Böyle olmasını da beklemiyordu. Bunların en üstünde periler evimize gelip emzikleri daha çok ihtiyacı olan dünyanın küçük bebeklerine götürdüler. (ah yalanlar). Buna cevabı? Uyumayı reddetmek. Her seferinde. Eylül'den beri hepimiz için kayalık bir yol oldu.

Bizim çözümümüz: bu çocuğu evden dışarı çıkar.

İlk yaptığımız eskisi gibi Mygym'e üye olmak oldu. Fakat ilk gittiği gün hasta oldu ve sırasıyla evdeki herkes bu hastalığı geçirdi. Hala kronik bir öksürüğü var gece geniz akıntısından öksürükle uyanıyor. Ama yine de götürüyoruz çünkü oyalanması çok zor bir azmana dönüştü. Sürekli eğlence istiyor, oyun istiyor. Haklı ama ben de bir yenidoğan sahibi zavalı bir anneyim. Enerji de bir yere kadar. Ece büyümüş olsa birbirlerine kırdırıcam ama şimdi haksız rekabet de var. Genel olarak sabahları onu dışarı çıkarıyorum, yağmur, çamur, güneş, kar dinlemeden. Atıyoruz kendimizi sokağa. İyice yorulup kendisi "eve gidelim anne" diyince dönüyoruz. Zaten o zaman zırt diye uyuyuveriyor. Öğle uykusundayken ben de biraz dinlenecek vakit buluyorum. Öğleden sonra bir yaratıcı oyun zamanı ki bunu bakıcı ile de oynayabiliyor. Yaratıcı oyun derken totondan uydurucaksın işte. Hayali arkadaşlar veya evdeki oyuncaklarla hayali oyunlar. Akşamüstü dans ve müzik. Genelde ben baygınlaşınca kitap. Aralarda ben emzirirken de onunla hayali oyun veya kitap okuma olayına girebiliyoruz.

Bence çocuklarımıza yiyeceklerimizin nerden geldiğini öğretmek çok önemli. Onları toprakla tanıştırmak, yediklerimizin toprakda büyüdüklerini görmeleri çok güzel. Yazın babasına bahçede sulama tipi şeylerde yardım ederek biraz öğrendi Ela. Çok da seviyordu, çok yoruluyordu. Rahat bir uyku için iyi oluyordu.

Bakalım kış aylarının kalanında ne yapacağız. (Kışın yapılacak şeylerle ilgili başka önerisi olan? Şimdi benim planım şu. Haftada birkaç gün hava nasıl olursa olsun eğlence ve gezi için dışarı çıkacağız. Donmuş göllerin üstünde taş kaydıracağız. Kurbağa yakalamaya çalışacağız. Böceklerin önüne taş koyup nereden yol buluyor takip edeceğiz. Umalım ki yavaşça ama kesin olarak orda burda uyuyakalmadan aktivite planlarımızı gerçekleştirebiliriz.

Veya, ona bir çubuk ve makaslar verip evde koşturmasını da izleyebilirim. Bakalım bunun sonucu olarak neler görürüz.

11 Ocak 2011 Salı

Beni anne yapan cüce 2.5 Yaşında!

Şu gördüğünüz zatın tam 2.5 senedir hayatımızda olduğuna inanmak çok zor. Nitekim babasıyla biz ondan önceki hayatımızda neler yaptığımızı hatırlamakta güçlük çekiyoruz. Hele de Ela gibi hayatınıza dolu dolu giren, talepkar ve ilgiyi sürekli üstünde tutan bir zıpçıktıya anne babaysanız bu daha da zor oluyor. Son aylarda Ece'siz hayatta bile ne kadar boş vaktim varmış diye düşünmeye başladım ki Ela yokken bir nevi tatildeymişiz haberimiz yokmuş.

Ela 6 aylık

Ama iyi ki doğurmuşum onu. Bana anneliği öğretti. Bana 2. kere anne olmayı istetti. Hem de o fırlama hallerine rağmen. Bana hayatın bambaşka yönlerini göstertti. Ona olan sevgimi anlatmam imkansız. Yılların geçişini izlemek ne kadar hoş. Elleri ellerimde büyüdü tatlımın, daha çok büyüsün inşallah. Zaten bu hızla büyürlerse 10 seneye evdeki en kısa insan ben olucam o kesin.


Şu sıra bilindiği üzere çok çılgın Ela. Son zamanlardaki birkaç dialogu ile bitirelim.
* Ben: akşama misafirimiz var kızım..
* Ela: tüh
--------------------------------
Bir arkadaşının doğum gününde
Ben: Artık gitmemiz lazım Ela'cım. Ece acıkmış.
Ela: Bana burda bişiy olmaz anne, ben kaliim.
---------------------
Ela: Anne, keyfin nasıl?
Ben: İyi kızım, senin keyfin nasıl?
Ela: İYi
-------------------
Ela: (Ece'ye) Geş (güzel) kızım benim. Kuyban olurum sana
------------------------------------
Ela: Esra; Bana kitap okuy musun?
Ben: Tabii kızım; Ama bana anne de olur mu? Garip oluyor
Ela: Haa, Afedeyim, Tamam tatlım
-------------------------
Bir şarkı var..
gıt gıt gıdaak
yumuytam sıcaaakk.
(ela'dan son kıtası ) inanmazsan inanmaaa (doğrusu inanmazsan gel de bak)
------------------------
Ela: anne bana kayuu açabilirmisin?
Ben: tabii kızım babanla konuşuyorum biraz bekler misin?
Ela: tamam, sabırlı olabilirim. (hayret)
------------------------
Ela: uykum kaçtı anne uyuyamıycam
Ben: gel yakalayıp gözlerine koyalım
ela: koydun mu anne
ben: koydum.