7 Mayıs 2011 Cumartesi
so tell the girls that I am back in town...
27 Ekim 2010 Çarşamba
3 Eylül 2010 Cuma
08:23
8 Haziran 2010 Salı
altı.
hem onu için değişiklik oldu hem bende bol bol fotoğraf çekme fırsatı buldum...
9 Mayıs 2010 Pazar
anneeemmmmmmm.........
P.S.1 gözlerim dolu dolu hazırladım, minik adamdan sonra çok duygusal oldum ben yaaa...
P.S.2 tüm annelerin anneler gününü kutluyorum, hepinizi sevgiyle kucaklıyorum, öpüyorum...
23 Nisan 2010 Cuma
5 taş...
gecenin bir yarısı uyanıp minicik bir pırt için dua eder olduk sevgilimle..
işin ilginç yanı sabah biz gözümünü bile zar zor açıyorken O hiçbişey olmamış gibi enerjik ve mutluydu:)
gizli bir cennet keşfettik bu sabah annem ile beraber, kendimi kör gibi hissettim içeri girince.
insan gözünün önündekini zor görürmüş misali evin camından bile görünen harika bir cafede ana-kız-torun kahvaltı ettik.
bir gece önce gece yarısına kadar çalıştığımı, gaz sancılarını, yorgunluğumu unutturdu resmen...
23 Nisan yürüyüşüne katılacaktık bu sabah kaçırdık, ama resim arkadaşlarımıza resimlerimizi zamanında göndermeyi başardık.
birbirinden güzel resimler geldi bize de, en kısa zamanda paylaşacağım resimlerimizi...
sevgili anneler minik kuşların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun, hepsini tek tek öpüyorum, sarıyorum...
19 Nisan 2010 Pazartesi
bir pazartesi.
bir süredir normal iş saatinde evime gidebiliyorum, minik adamla çerez eşliğinde yumurtaları izleyip
resim yapabiliyor ama en güzeli tulumunu giydirip uyku öncesi yatak muhabbetine girebiliyorum.
abarttık hatta son bir haftadır beraber uyuyoruz, ailece hem de, saat dokuzdan sonra ararsanız bilin ki pireler uçuyo:)
tabi böyle bol uykulu bir haftanın ardından cumadan başlayarak hareketli bir haftasonu geçirdik.
cuma günü neredeyse evimizin dibinden geçti ralli arabaları ancak biz hiiiç oralı olmadık nedense.
bizim işimize yarayan kısmı erken ofisten çıkıp sevgilimle kadıköy sokaklarında başbaşa iki saat geçirmek oldu, özlemişim.
kaçamak yaptık ya vicdan yaptı bu biraz bizde, minik adamla parkta gezdik sonrasında, napalım:)
.
kim demiş çocuk olunca sosyal hayat ölüyo diye:) tamam sekteye uğruyo falan ama ölmüyo yaa, dalgalanıyo...
geçen hafta cumartesi aynı saatlerde fosur fosur uyurken bu hafta cumartesi harika bir ev partisine katıldık mesela.
ev sahibemiz Umo, sangria kraliçesi Luna, Nazo, Öz, Nili ve diğer 20 kişi ile beraber Gökçekız ve Tolga'sı için toplandık.
iyi ki varsınız yahu! he Gökçekız, gidin iyi eğlenin ama dönün emi:) öperim hepinizi.
aslında böyle bir eğlenceden sonra pazar günü ordan oraya yatmak lazım dimi ama yok kısmet olmadı.
annemle beraber kendimizi mutafağa attık ve başladık temizlemeye, annem olmasaydı bir kenara yığılır kalırdım valla.
annem ya, canım ya çok yoruldun izin gününde benim için, teşekkür ederim tatlım!
aa bu arada ayyy amma da pismiş bu kadın demeyin tersine bunların hepsi fazla titizlikten oluyo :)
ben böyleyim işte bu sabah, yeşil zemin üzerine grili beyazlı dalgalar hakim ruhuma,
pazartesi pazartesi iyi bir noktada sayılırım ama di mi?
bol şanslar dileyesim geldi neden bilmiyorum, neyse hadi herkese iyi haftalar, kaçtım...
22 Mart 2010 Pazartesi
beyaz dizi...
işe gidiyorum, klavyenin başında oturup toplantılar dışında kalkamıyorum bir türlü.
eve geliyorum, bir bakıyorsun mutfaktayım, bir bakıyorsun perde ütülüyorum, bir bakıyorsun minik adamla boya yapıyoruz.
annem bu duruma "otomatiğe atmak" diyor, komik ama öyle ama gerçekten :)
sadece bende değil, annem ve sevgilim de aynı durum da, ne oldu bize böyle yahu?
.
fotoğraflar kahvaltı masasını bile toplamadan kendimizi sokağa attığımız pazar sabahından.
sokakta in cin top oynarken sahil yolu cıvıl cıvıldı, bisiklete binenler, yürüyüş yapanlar, puset doluydu heryer.
daha önce de gitmiştik bu kumsala ama bu sefer poyrazında etkisiyle taşlı ve yosunluydu.
önemsemedik, güneşlendik, minik adam ananesi ile denize taş attı, kumları mıncıkladı.
Tarçın katıldı aramıza top oynadık biraz da...
nasıl güzel bir haftasonuydu bu böyle, güneş içimdeki tüm karamsarlıkları silip götürmüştü.
ama offf bugün yine pazartesi, yine işteyim ve yine minik adam evde, dışarda ise hava mis.
motivasyon sürünüyo anlayacağınız, halbuki daha geçen hafta bu tatlı kadın bana bi dolu güzel şey yazmıştı.
okudum da tekrar yazdıklarını ve şimdi kendi kendime veriyorum gazı:
hadi be kızım nilo, bu hafta geçsin bak herşey çok daha iyi olucak,
olmasa bile her haftanın sonunda cumartesi, pazar var ama dimi?
bittiğine her daim mutlu olmak için yeterli bir sebep;)
hem ne kadar laf söylesende sen yaptığın işi seviyorsun, bunu unutma.
hadi kaydı yayınla da çalışmaya başla artık, ama önce kahveni iç;)
.
P.S. iyi haftalar herkese bu gaz size de gelsin;)
27 Ocak 2010 Çarşamba
organik annenin organik kızı...
ordaki yaşantımızı, evimizi, denizi, yazlığın serin havasını, her ayrıntısını ayrı bir severim.
hele ki köydeki evimizin yeri bambaşka...
kendimi bildim bileli bu eve gitmek veya orda olmak inanılmaz bir mutluluk.
gece yaşanan sinek istilası dışında burda geçirdiğim her an mükemmel benim için.
.
şehirden çıkıp köy evimize gitmek 20 dk sürüyor ama çocukken bize 20 saat gibi gelirdi,
sürekli "geldik mi?" diye sorduğumuzu hatırlıyorum, tabelayı görüncede şarkımızı söylerdik.
şarkı dediğime bakmayın avaz avaz "köye geldik" diye bağıran 5 çocuk düşünün, şaka gibi dimi?:)
rahmetli dedemi köy kahvesinden alıp, kalan yolu artık iyice tıkış tıkış giderdik.
evimizi görüncede arabanın durmasıyla bahçeye atlayıp herbir ağızdan "dede salıncaaak" diye bağırırdık:)
bütün günü ağaçlardan meyve yiyerek, saklambaç ve top oynayarak, koşarak geçirirdik.
hatta bir sefer kuzenim otlakta ayakkabısını kaybetmişti de, 2 saat onu aramıştık.
ne kadar güzel günlerdi yahu:)
.
şimdi bu çocuklardan biri yeni evli, ümitle bebiş bekliyoruz onlardan ama hiç oralı değiller.
biri hala o güzel yerde yaşamaya devam ediyor, biri Sydney'de, mutlu ve hayatının tadını çıkarıyor,
çok şükür biri hep yanımda, biri de hiç unutmamak adına bu satırları yazıyor...
mis gibi köy meyvelerine, sebzelerine, ev yapımı reçellere, pekmezlere alışınca insan çok arıyor o lezzetleri.
gerçi teyzoşum sağolsun, hiç hayır demez ama sürekli zor oluyor tabi.
Aysun the sütçünün mis gibi sütünden sonra organik yiyeceklere olan özlemim iyice artmıştı ki annem İpek hanımı buldu...
İpek hanım uzun zaman önce İstanbul' dan kaçıp ailesi ile beraber Aydın'ın Nazilli ilçesinde Ocaklı köyüne yerleşmiş bir çiftçi,
hobi olarak başladığı iş -kendisi hala hobi desede- artık başkalarına da hizmet ediyor.
ilk siparişimiz geçen gün elimize ulaştı, aras kargo ile 24 saatte sorunsuz bir şekilde geldi kolimiz.
mis gibi taze havuç, turp, patates, tatlı kabak -minik adam çok seviyo-, elma, yeşil zeytin, kuru fasülye...
bütün sebzeleri yıkadım, kuruladım, babam kabakları kesti ben buzluğa kaldırdım,
annecim sebzeleri yemek yaptı, sevgilim minik adamla oynadı...
ailece, tam bir imece usulü çalışma sergileyip herşeyi hallettik:)
.
eğer sizde bu lezzetli sebzelerin ve meyvelerin tadına bakmak isterseniz İpek hanımın mail adresi: ipekhanimciftligi@gmail.com
aklıma bişey takıldı, sorucam derseniz telefon numarası: 0533 - 328 26 15
nerde bu çiftlik bir bakayım derseniz de web sayfası: www.ipekhanim.com.
27 Ekim 2009 Salı
Canım annem, iyi ki doğmuşsun...
.fırtına ikili gibiydik Esat'la.
.kapının camlarını mı kırmadık, halıyı mı yakmadık, arabayı mı kaçırmadık.
.hatta birgün salondaki orta sehpayı bile kırmıştık :).
.tüm bu haylazlıklarımıza rağmen, sen çok sabırlıydın.
.her seferinde sevgiyle, sakinlikle ve olgunlukla yaklaştın bize.
.bırak bağırmayı bir kere bile ters baktığını hatırlamıyorum.
.şimdi benim de bir çocuğum var.
.ve seni gerçekten daha iyi anlamaya başladığımı düşünüyorum.
.seni anladıkça sabrına, tavrına, olgunluğuna daha da çok hayran oluyorum.
.iyi varsın annecim ve iyi ki benim annemsin.
.doğum günün kutlu olsun, çook uzun yaşa emi.
.çocuklarınla, torun(lar belki:)unla, eşinle bir ömür...
.ayrıca uzun yaşamak istemediğini biliyorum ama ben istiyorum napim:).
.annem, seni çok seviyorum...
2 Eylül 2009 Çarşamba
364 gün önce bugün...
.17 kilo almış bedenim, daha önce böyle birşey yaşamadığı için zorlanıyordu.
.yorgundum.
.ertesi günü düşününce saniyesinde ağlamaya başlıyordum.
.ameliyattan, sonrasından, ayrılıktan korkuyordum.
.evde tek başıma kalmak istemiyordum.
.ama başka alternatifim yoktu.
.
.kısa bir yürüyüşe çıkıp derin nefesler aldım.
.sakinleşmeye çalıştım.
.O da sakinleşti.
.
.sevgilimin gelmesine az bir süre kalmıştı.
.geldi ama birini daha bekliyordum.
.zaten son zamanlarda anneme iyice düşkünleşmiştim.
.bir de kardeşimin uçağının inmesini bekliyordum.
.beni görünce koca göbeğimle çok eğlendi.
.
.saatler kalmıştı.
.hazırım artık diyordum kendi kendime.
.ben yarın anne olacağım.
.bir bebeğin, bir insanın hayatına gücümün yettiğince doğru yön vermeye çalışacağım.
.yaşadığım süre boyunca onun yanında olacağım.
.destekleyeceğim.
.benim bir parçam hayatımıza katılacak.
.ben yarın tam anlamıyla anne olacağım.
29 Temmuz 2009 Çarşamba
Mutlu Evlilik Yıldönümleri!
Onlar tam 31 yıldır birlikteler...
İyisiyle kötüsüyle bir hayatı paylaşıyorlar...
Çok mutlu oldukları günler oldu...
Sevindiler, bebişleri oldu...
Kavga da ettiler, mutsuz da oldular...
Sıkıntı da çektiler, üzüldülerde...
Ama onlar herşeye rağmen 31 yıldır birlikteler, evliler...
Benim bu evlilikten öğrendiğim çok güzel şeyler var:
Ne olursa olsun ev içinde olan evde kalır gibi...
Çoçuk evin çiçeğidir, ailenin tadı tuzudur gibi...
Sorumluluğu iki kişiye aittir gibi...
İnsan eşinin en yakın arkadaşıdır gibi...
Bazen ayrı gibi görünsende derinden bağlısın gibi...
***
Sevgili annem ve babam,
İyi ki sizi seçmişim ve sevmişim...
İyi ki sizinle yaşlanıyorum...
İyi ki oğluşumun sizin gibi bir ailesi var...
İyi ki varsınız...
Sizi çok seviyorum.
21 Temmuz 2009 Salı
Disiplin?
Emekliyor, yardımla yürüyor -bazende yardımsız ve canı isterse birkaç adım atıyor ;)- yaramazlık yapıyor; digitürk kartını yerinden çıkarıp bize almamız için uzatıyor, prizlere parmağını sokmak istiyor, masanın üzerindekileri deviriyor, dolapları boşaltıyor, buzdolabını açıyor, elindekileri yere atıyor, balkondaki domateslerimi çekiştiriyor, 1 dk yerinde durmuyor:)
Önceden kararlaştırılmamış tamamen doğal akışlı rollerimiz var sevgilimle. Ben kötü polisim sevgilim iyi polis. Ben disiplin yanını besliyorum babası ise özgür yanını, ben hayırı daha çok kullanıyorum, sevgilim ise hadiyi. Mümkün olduğunca dengelemeye çalışıyoruz, keşfederek öğrenmesini engellemeden, kısıtlamadan ve tabi ki bizi de dinlemesini sağlayarak. Yavaş yavaş oğluşumda kime, neyi, ne kadar yaptırabilceğini anlamaya başladı. Ben daha net bir duruş sergiliyebiliyorum, istediğini her zaman yapmasamda yapmadığım zamanlarda dikkatini başka birşeye verdirerek geçiş yapmaya çalışıyorum. Babasıyla her ne istiyorsa oluyo, bu asla bir şikayet değil, seviyorum sevgilimin bu aşırı verici tavrını ama ileride ne olucak bilmiyorum;)
Zor zanaat gerçekten çocuk yetiştirmek, tüm bu koşuşturmanın içinde dengeli olucaksın, daha da önemlisi dengeyi koruyacaksın...
Bunları düşünürken şu yazıyı buldum. Daha öncede bahsetmiştim Gelişim Uzmanı Psikolog Sinem Olcay'ın yazılarını takip ediyorum diye, bu yazıda onlardan biri:
Disiplin Gerçekten Gerekli mi? (Bölüm 1)
Küçük çocuğu olan ailelerin pek çoğu bu soruyu sık sık sorar ve cevap olarak, bu yaş grubu için disiplinin aslında gerekli olmadığını duymak ister. Bu yaklaşımdaki anne babaların inandığı şey: ‘Eğer çocuğumu sever, ona anlayış gösterir ve duyarlı davranırsam disipline ihtiyacı olmaz çünkü böyle davranılan çocuklar doğal olarak sevecendirler ve ebeveynin isteklerine kendiliğinden uyarlar’ düşüncesidir.
Malesef ki çocuk yetiştirmek bu kadar basit değildir. Çocuklarımız, bizim kopyalarımız değildir. Onların da kendi istekleri, ihtiyaçları ve hatta planları vardır ve çoğu zaman bu istekler ailenin genelinin kazanımıyla uyumlu olmaz. Küçük çocukların, belirli bir davranışın kabul edilebilir ya da kabul edilemez olduğunu öğrenebilmesi için ebeveynin tepkisini görmesi gerekir. Çocuğumuz büyüdükçe, sosyal ve duygusal açıdan sağlıklı gelişebilmek için sevecen yanımızla birlikte disiplin veren yanımıza da mutlaka ihtiyaç duyacaktır.
Disiplin, çocuğa içsel kontrolü öğretme yoludur. Doğru disiplin yönteminin ne olduğu ise çocuğun gelişimsel düzeyine göre farklılaşır. Henüz konuşamayan ya da çok az konuşabilen küçük çocuklar için sözlü disiplin yerine ebeveynin duruma müdahale ederek davranışı durdurma ya da başka bir yöne kaydırma şeklinde disiplin vermesi daha faydalıdır. Daha büyük, konuşma becerileri gelişmiş çocuklarda ise içsel kontrol daha fazladır ve onlar için, ne yapıp ne yapamayacaklarının sözlü olarak söylenmesi daha ideal bir disiplin şeklidir. Aslında, 3-4 hatta daha büyük yaşlara gelmiş çocuklar bile bazen sınırları fazlasıyla zorlayabilirler. Ebeveynin direkt ve kararlı müdahalesi bu yaş grubunda bile zaman zaman gerekli olabilir.
Doğru disiplin şeklinin, çocuğun yaşa bağlı gelişimsel ihtiyaçlarına göre nasıl farklılaştığını anlamak için gerçek hayattan örneklere bakabiliriz:
14 Aylık Efe, etraftaki herşeyi keşfetmek isteyen oldukça hareketli bir çocuktur. Salonda duran saksıların içindeki toprakları yemek, elektrik prizine parmağına sokmak, lavabonun altındaki dolabı açmak ve çöp kovasını devirip içinde araştırma yapmak, yerde bulduğu her çöpü merakla incelemek ve ağzına götürmek Efe’nin sıklıkla yaptığı şeylerdir.
Aslında Efe’nin yaptıklarında ahlaki açıdan bir yanlışlık yok ama sonuç olarak bu davranışlar kirli, yıkıcı ve tehlikelidir. Efe’nin ailesi evi güvenli hale getirmek için elinden geleni yapmıştır ama Efe her seferinde karıştıracak yeni bir şey bulmaktadır. Bu süreç pek çok aile için oldukça zorlayıcıdır. Ailenin, çocuğun yanlış davranışıyla her karşılaştığında kararlı şekilde ‘hayır’ demesi ve çocuğu uygun şeylere yönlendirmesi gerekmektedir.
Çoğu zaman çocuk koyulan sınırlardan ve yönlendirmelerden hiçbir şey anlamıyor gibi gözükür ama her bir deneme aslında bir katkı sağlamaktadır. Çok yakında Efe yasaklı hedefe yaklaşırken duraksayacak ve devam etmeden önce ebeveynin yüz ifadesini kontrol etmeye başlayacaktır. Tüm bunlar Efe’nin anne babasının yasaklamalarını ve yönlendirmelerini hatırladığını göstermektedir ve bu hatırladıkları, Efe’nin bir türlü bastıramadığı her istediğini yapma dürtüsüne artık baskın gelmeye başlamıştır.
Bu süreç daha uzun zaman devam edecek olsa da Efe vicdan diye bildiğimiz yanının temellerini atmaya başlamıştır. Çocuklar için doğru davranışları içselleştirme süreci doğrunun ne olduğuna dair dışarıdan gelen komutlara uyarak başlar.
21 Haziran 2009 Pazar
Babacım, babalar günün kutlu olsun...
Hayat hikayeside kendi gibi farklıdır babamın...
Beyaz Rus bir babanın -resimdeki beyefendi- ile Tatar annenin ilk ve tek çocuğu 1951 yılında Çin' de doğar. Kısa bir süre -3 yaşına kadar- Çin' de yaşadıktan sonra ayrılmak zorunda kalırlar ve birkaç farklı tercih arasından İstanbul' u seçip, buraya gelirler. Burda da çok fazla kalmadan birkaç yıl içinde New York' a yerleşirler. Lise, yüksel okul derken gençlik yıllarının büyük bir kısmını New York sokaklarında geçirir. Özlemediğini söyler ama hala film seyrederken -çok sever- sokakları takip eder, isimlerini söyler, hatta ben küçükken bir sefer gerçekten köşedeki büfeyi bilmişti, tesadüftü belki ama ben çook etkilenmiştim:)) 20 yıl kadar sürer babamın Amerika macerası ve İstanbul' a geri döner, askerlik zamanı gelmiştir -babanem çok istemiş-., türkçe bilmediğinden dolayı askerliğini yapması için Sinop' taki Amerikan üstüne gönderirler ve babam orda annemi görür ve aşık olur...
Eveet, annemle babam böyle bir hikaye sonucu tanışır ve evlenirler ... Gerçi bu hikayenin sadece babam tarafı, annemin ki de baya ilginç, bir ara bahsederim ;)
Keyif ve hobi adamıdır... Doğa yürüyüşlerine ve yüzmeye bayılır. Basketbol oynamayı -artık yavaş yavaş bırakıyo-, izlemeyi -gece kalkıp NBA maçları seyreder hala- ve masa tenisi oynamayı -eskisi gibi değil- çok sever. Çok iyi briç -gerekirse kendi kendine-, domino ve satranç -kendi kendine, internette veya kitaptan hiç fark etmez- oynamaya bayılır. Süper yemek yapar -her kadının rüyası- ve çok da yaratıcıdır. Küçükken annem bizi babama bıraktığında süper birgün geçirirdik, yemeğinden gezmesine kadar alışılmışın dışında birgün, bir çocuk daha ne ister :)) Her fırsatta okur babam, ne bulduysa, benzetti beni de kendine, sağolsun...
Babamdan hiç bu kadar detaylı bahsetmemiştim, yazdıkça yazasım geldi. Babamın kızıyım ben ya hemde en uç noktasına kadar...
Konuştukça özlemim arttı...
Canım babam, geleceğin ve oğlumu kucaklayacağın günü sabırsızlıkla bekliyorum...
14 Mayıs 2009 Perşembe
İlk Anneler Günüm :)
Ufak bir not: nasıl yaptıracağınızı merak ediyorsanız, buyrun... Aaa birde bir sürpriz daha varmış ama daha hazır değilmiş, merak içindeyim:))
10 Mayıs 2009 Pazar
Annecim, anneler günün kutlu olsun...
9 Mayıs 2009 Cumartesi
Yoga grubu Kalamış buluşması :)
Bugün hamile yogasındaki arkadaşlarım ve bebişleriyle -hepimiz doğurduk artık tabi :)- Kalamış' ta kahvaltı için buluştuk. 4 bebiş ve 4 anne+1kardeş süperdik...
Anneler kahvaltı edip sohbet ederken bebişlerin bir kısmı uyudu bir kısmı kucaktan kucağa gezdi, birbirlerini sevip oynadılar, yaramazlık yaptırlar, masadan kalktığımızda savaş alanı gibiydi :) Sıcak bir cumartesi gününün hep birlikte tadını çıkardık ve kahvelerimizi içtikten sonra biraz gezmeye karar verdik, kendimizi ve bebişlerimizi otlara attık:D
5 Mayıs 2009 Salı
Bugün benim doğum günüm :)
Yirmilerin sonundayım hatta sonuncusunda, 29 yaşındayım artık...
Çok şeyler karaladım günün anlam ve önemine dair, sildim, değiştirdim, ekledim, çıkardım, tabi bu arada ruh halim indi, çıktı ama bir türlü tam olarak neler hissettiğimi anlatacak kelimeleri biraraya getiremedim. Sonra kendi kendime doğum günü şarkıları dinlemeye başladım ve o acıklı sözlerin, pişmanlıkların arasında kafamdakiler netleşti. Hiçbirinin gerçekten bana hitap etmediğini fark ettim çünkü ben gerçekten mutluyum!
Evet, herkes gibi benimde hayatımda bir dolu sorun var ve muhtemelen yol boyunca bir dolu sorunumda olmaya devam edecek ama ben herşeye rağmen mutluyum. Yaşlanıyorum diye üzgün olacağımı düşünüyordum -aslında üzgün tam da uygun bir kelime değil buruk diyelim- fakat çok da beklediğim gibi bir ruh hali içerisinde değilim aksine keyifliyim. İyi şeyler düşünüyorum, iyi şeyler hayal ediyorum, hayatıma çağırıyorum, yeni yaşımda ailemle, sevdiklerimle beraber sağlıklı, huzurlu, mutlu, aşk dolu, sevgi dolu anılar istiyorum. Sevgilimle yanyana yaşlanmak -Allah'tan O benden daha önde:)-, oğluşumun her adımında yanında olmak, ailemle daha çok vakit geçirmek, babam ve Eso' yu daha sık görmek, annemin -buna kızıcak ama:)- bir ömür boyu yaşamasını istiyorum. Dünya daha yeşil, daha mavi ve barış dolu olsun, oğluşumda bu güzellikleri yaşasın istiyorum. -Bir mum üfleme süresine sığmayacak kadar çok şey istediğim için yazmak çok iyi geldi :)-
Annecim beni doğurduğun için, canım babam hayatımın her anındaki desteğin için ve Esat' ım varlığın için teşekkür ederim. Ayrıca orkideler içinde teşekkürler gerçekten inanılmazlar... Sizi seviyorum:)
Biricik eşim ve tatlı bebeğim Deniz' im sizsiz eksikmişim, hoşgeldiniz. Sevgilim hediyen gerçekten süper, izlemek ve devamında yazmak için can atıyorum, temmuza kadar nasıl beklicem bilmiyorum:D -Bilmeyenlere duyurulur Santana konserine gidiyorummmm:))-
Neyse; birşeyler eklemek istedim doğum günüm üzerine ama dedim ya hepsi çok acıklı bende çocukluğumdan çok sevdiğim bir çizgifilmle günümü neşelendiriyorum...
8 Nisan 2009 Çarşamba
7. ay
...
Her sabah olduğu gibi erkenden kalktı oğluşum, sağolsun şaşmaz çalar saat gibi saat 7 de hayata gözlerini açıyor.
Hoppala ve yürüteçi hem yürümesini geciktirebileceği hemde ev kazalarına sebep olabileceği için önermedi, bizde hak verdik. Ayrıca sabahları kahvaltı için yumurta, tuzsuz beyaz peynir ve tam buğday ekmeği , öğle yemeği içinde sebzesi ile birlikte 80 gr buharda pişmiş yağsız etten çekilmiş kıymasını vermeye başlayacağımızın müjdesini verdi. 20 gün sonrası için kontrol amaçlı kan ve idrar tahlili istedi.
Bir de oğluşum 5' li karma aşısını oldu. Diğer aşılarının aksine bu aşı biraz ağır geldi ve akşam ilk defa ateşlendi. Daha fazla yükselmesin diye soyduk ve ateş düşürücü verdik...
7 Nisan 2009 Salı
Baba olmak....
*Çalışmalar babanın çocukla vakit geçirmesinin çocuğun ufkunu genişlettiğini göstermektedir: çünkü babanın ilgili olduğu ailelerde çocuğun hayatında özdeşleşecek tek bir kişi yerine iki önemli yetişkin bulunmaktadır. Ayrıca bu çalışmalar, eğer baba ilgiliyse çocuğun arkasında hissettiği desteğin daha sürekli olduğunu göstermektedir. Hatta yapılan araştırmalardan biri, babanın ilgisinin ergenlik döneminde çocuğun kendi değerlerine daha kolay sahip çıkmasını sağladığını ve arkadaş baskısına direnme gücünü arttırdığını göstermiştir.
* Baba için bebeğiyle baş başa kalıp bebeğini tanıma şansı yakalamak çok keyif verici bir deneyimdir. Bebek bakımı konusunda rolü paylaşmak sadece babaya bebeğini daha iyi tanıma şansı vermekle kalmaz, kendisinin yardıma muhtaç, bağımlı, minik bir varlığa bakım veren bir kişiliğe nasıl dönüşebildiğini de daha iyi anlamasını sağlar.
* Bir bebek 2 haftalık olduğunda babasının sesini öğrenir ve bu sesi diğer erkek seslerinden ayırt edebilir. Dört haftalık olduğunda ise anneye, babaya ve yabancılara karşı öngörülebilir davranış farklılıkları gösterir. Bir bebeğin kiminle olduğunu görmeden, davranışlarını gözlemleyerek annesiyle mi, babasıyla mı yoksa bir yabancıyla mı iletişim kuruyor anlayabiliriz. Genelde babaylayken bebeklerin omuzları kabarır, yüzünde hevesli bir bekleyişin ve oyun isteğinin ifadesi olur- kaşları havadadır, ağzını açar, gözleri parlar. Babasının sesini uzaktan duyduğunda bile bu hevesli bakış fark edilir. Dört haftalıkken, babasından annesine göre daha heyecanlı bir ses tonuyla konuşmasını beklemeye başlar. Babanın görüntüsü uzaktan belirdiğinde bebeklerin kendine özgü beden dili “İşte buradasın! Hadi beni al!” der.